ATATÜRK'Ü KURTARMAK

ATATÜRK’Ü KURTARMAK…

Atatürk… Kiminin onu yozlaştırarak, kendisine uydurarak sevmeye çalıştığı, kiminin onu bir şeyler isnat ederek, iftira ederek sevmemeye çalıştığı büyük Türk. Ama bu büyük Türk, toplumun büyük bir kesimi tarafından yukarıdaki iki çeşit sahtekâr ve ikiyüzlü gruba inat, onu olduğu gibi kabul ettiği, benimsediği; belki her görüş ve davranışına katılarak belki de büyük çoğunluğuna katılarak saygı duyduğu; vicdanlı yürekler tarafından bir başka sevilir, saygı duyulur ve rahmetle yad edilir.

Şimdi yukarıda bahsettiğim üç farklı grubu biraz açalım. Bir grup vardır ki; bunlara göre Atatürk’ün siyasi görüşünün, sağlığında yaptıklarının, yapmaya çalıştıklarının, hangi hayallerle hayata gözlerini kapadığının hiçbir önemi yoktur. Atatürk’ü sever gözükmek, Atatürkçü gözükmek için onu her yöne çekebilirler, kendi görüşlerini Atatürk’ün görüşleri gibi sunarak kendilerine ait bir Atatürk yaratırlar. Yaptıkları yanlışları da dolayısıyla Atatürk ile kapatmaya çalışırlar. Atatürk bunlardan sorulur. Bunlar gibi düşünmeyen Atatürkçü olamaz. Atatürk’ü Atatürk’ten daha iyi bilir daha iyi tanırlar. Ağızlarından Atatürk’ü düşürmezler. Yaptıkları saçmalıkları da Atatürk kılıfına koyarak pazarlarlar. Bunların rozetlerindeki Atatürk kalplerindeki Atatürk’ten daha büyüktür. Çünkü bunlar şeklen Atatürkçülerdir, özleri ise bambaşkadır.

Bunlar Atatürkçüyüz derler ama onun fikirlerini sembolize eden “Altı Ok”undan kaçını gerçek manada sahiplenirler?

Mesela Cumhuriyetçilik… Daha birkaç gün önce kamuoyunda Atatürkçü tanınanlar resmen darbe çağrısı yaptı, Cumhurbaşkanının darbeyle indirebileceğini ima etti. Geçmişte de hep darbelerden medet ummuş olanlar, halkın oylarıyla seçilmiş olanlara uzanan demokrasi dışı girişimleri alkışlayanlar bunlar değil miydi? Bunun neresi Cumhuriyetçilik?

Ya milliyetçilik? Bu kelimeyi ağızlarına bile almazlar. Atatürk’ün Türk Milliyetçiliği olarak tanımladığı milliyetçilik anlayışı bunların birçoğuna göre ırkçılıktır hatta. Bir kere duyamazsınız ağızlarından Atatürk’ün Ne mutlu Türk’üm sözlerini. Atatürk’ün gözlerimi Türk Birliği hayalleriyle kapayacağım sözünü de bilmezler. Atatürk’ten aldıkları tek söz “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”tur. Bu sözle yurttaki bölücülere, dünyadaki Türkiye karşıtlarına mavi boncuk dağıtmayı bilirler sadece.

Bir de Halkçılık’a bakalım… Halk ile aralarına büyük kibir duvarları çekmiştir birçoğu. Osmanlı’da işgalciye teslimiyetçi olan halka güveni olmayan saraylarda yaşayan bir zümre vardı ya bunlar da aynısının devamı; devletin ismi değişti ama bu halka tepeden bakan seçkin takımın zihniyeti hiç değişmedi.

Gördüğünüz gibi altı okun üçü gitti devam etsek diğer üçü de gider ama o kadarı da kalsın. Altı okun yarısı gittiğine göre bunlara da “Yarım Porsiyon Atatürkçü” denilebilir.

Bu “Yarım Porsiyon Atatürkçüler” gördüğünüz gibi Atatürkçü filan değildirler bunlar adete Atatürk’ü ve hatırasını istila etmişlerdir. Öyle bir istiladır ki hem kendi kafalarına göre Atatürk yaratmışlar hem de bu Atatürk’ü topluma yanlış tanıtıp yoktan yere Atatürk düşmanlarının eline su dökmüşler ve Atatürk’e en büyük kötülüğü etmişlerdir. Yaptıkları yanlışları, hayatlarındaki çarpıklıkları Atatürk kılıfına sokarak tam bir istismar örneği göstermişlerdir.

Şimdi gelelim yukarıda bahsettiğim istilacı ve istismarcı “Yarım Porsiyon Atatürkçüler”in yaptıkları saçmalıklarla ellerine su döktükleri “Atatürk Düşmanları”na…

Bunların da hayatları ifitira ve isnattır. Neler duymadık ki bunların lağım kokan ağızlarından, neler okumadık ki bunların pislik damlayan kalemlerinden…

Çıkıyor biri sanki yurdun dört bir yani gavur ayağında ezilmiyormuş gibi, İstanbul’da saltanat makamı tek kurşun bile atmadan İngiliz’in etkisi altına girmemiş gibi, düşman toplarının yüzünü döndüğü ve mebuslarının bir bir işgalciler tarafından tutuklandığı bir meclis yokmuş gibi Atatürk Osmanlı’yı yıkmışmış, kafasına göre yeni bir meclis kurmuşmuş. Ne diyelim Allah akıl fikir versin.

Türkiye Cumhuriyeti, çok sevdiğinizi söylediğiniz Osmanlı Devleti’nin devamıdır. Onun borçlarını bile üstlenmiştir. Değişen yönetim sistemidir. Fena mı olmuştur yani Cumhuriyet gelmişse? Osmanlı’da her padişah ulu muydu? Mesela hayatı saraylarda cariyeler arasında geçmiş bir III. Ahmed yok muydu? Ya da hayatı av peşinde geçmiş, ordu düşman haklarken kendi tavşan, keklik avlayan IV. Mehmed yok muydu? Vardı… Ama milletin 40 yıl 50 yıl başına çöreklenen bu yöneticileri değiştirme şansı yoktu. İşte cumhuriyet bu şansı vermiş. Beğenmezsen en fazla 4-5 yılda bir değiştirme şansını vermiş. Aklını kullan da hangisi İslam’ın eşitlik ve adalet anlayışına uygun bir düşün…

Düşünmek tabi zor bu tiplere. Öyle iftiralar öyle isnatlar var ki insanın kanı donuyor. Atatürk’ün cennet mekan annesine bile uzanıyor kahrolasıca dilleri…

Başka biri de çıkıyor. Sanki devlet hayvan besliyor elinde milyonlarca sürü varmış da, koyacak yer bulamıyormuş gibi camiler ahır yapıldı diyebiliyor. Yani güler misin, ağlar mısın? Yahu hayvan varsa bu halkın elindedir. Yani af edersiniz Müslüman Türk Milleti, camisini ahır yapacak kadar ne zaman Allah’tan korkmaz olmuştur? Türk Milleti’ne bir Türk kadının tesettürüne yeltenen bir gavur elinin varlığı bile ağır gelirken camiler nasıl ahır yapılacak?

Bir başka konuştukları ise halifeliğin kaldırılma meselesi… Yahu varken ne işine yaradı bu halifelik? Halifelikten ne beklenir? Bütün Müslümanları tek amaç uğruna toplaması değil mi? İyi de Yavuz, halifeliği gidip marketten almadı. O da kendi askerinin kanının yanında karşısındaki aynı zamanda Müslüman olan düşmanın kanını dökerek aldı halifeliği. Halifelik bize geçince diğer Müslümanlar tanıdı mı? Tanıdıysa Osmanlı’ya Arapların isyanları nasıl oldu? Osmanlı padişahı halifeydi de Türk olmayan Müslümanların Osmanlı’ya sadakati mi oldu? Ne bize gelmeden önce ne biz de halifelik etkisiz bir sembol olmaktan başka bir şey değildi. Dört halife devri yaşandı ve orada halifelik bitti. Hadi bunları da geçelim. Yahu cariye peşinde koşturan bir padişaha halifelik makamı yakışıyor muydu? Siz ne zannediyorsunuz? Her padişahı Fatih, Yavuz, Kanuni mi zannediyorsunuz?

Bu bahsettiğim iki gruba yani “Yarım Porsiyon Atatürkçüler” ve “Atatürk Düşmanları”na dair yazacak çok şey var da bu kadar özet, anlatmak istediğimize yeterli diye düşünüyorum. Bu iki grup gördüğünüz üzere birbirini besliyor. Birinin yaratmaya çalıştığı sahte Atatürk, diğerinin onu kötülemek için bir argümanı haline geliyor.

Bize düşen yani yukarıda bahsettiğim iki grubun dışında kalan üçüncü bir grup olarak Türk Milleti’nin ekseriyetine düşen görev; Ata’sını olduğu gibi dosdoğru kavramaktır. Bu iki grubun gazına gelmemektir. Yani kısacası Atatürk’ün büyük bir felaketten kurtardığı büyük Türk Milleti’nin görevi; İSTİSMARCI ve İSTİLACI “YARIM PORSİYON ATATÜRKÇÜLER” ile İSNATÇI ve İFTİRACI “ATATÜRK DÜŞMANLARI”nın elinden BÜYÜK TÜRK, BAŞBUĞ ATATÜRK’ü kurtarmaktır…