BÖLÜCÜYE 'YENİKAPI' AÇMAYIN

Türk Milleti, en son İstiklal Mücadelesinde kazandığı birlik ve bütünlük ruhunu 15 Temmuz ile tekrar yaşadı. Türk Milleti'nin kalbi birlikte attı, karşı çıkılması gereken konulara birlikte karşı çıkıldı, yapılması gerekenleri de birlikte yapma azmi taşındı. Demokrasi için kara gün olan 15 Temmuz çok haince bir girişim olsa da istemeden de olsa Türk Milleti'ni bütünleştirdi. Şimdi vatandaşın aklında en büyük soru ise: Yenikapı Ruhu devam eder mi?

Temennimiz tabi ki bu yönde ancak bu ruha zarar verecek gelişmeler de olmuyor değil. Örneğin; 1996 yılında TSK'dan kadrosuzluktan emekliliğe sevk edilen Adnan Tanriverdi'nin cumhurbaşkanının başdanışmanlığına getirilmesi. Gayri milli diye FETÖ yandaşlarını atarken yine gayri milli düşüncelere sahip kişileri bir yerlere getirmek saçmalıktan başka bir şey değildir. Size aşağıda Adnan Tanrıverdi'nin sözde Kürt Sorunu ile ilgili bir toplantıdaki sözlerini veriyorum, okuyunca ne demek istediğimi anlarsınız.

"Devletin resmi okullarında isteyen Kürt vatandaşlarımıza kendi dilinde eğitim hakkı sağlanmalı, ikinci dil olarak da Türkçe öğretilmelidir. Türkçe eğitim yapan devlet okullarında da ikinci dil olarak Kürtçe dili tedrisata dahil edilmelidir.

Eyalet sistemi getirilmelidir. Bu sistem hem Kürtlerin ve diğer etnik grupların özerklik isteklerini kaplayacak hem de devlete bağlılık ve aidiyet duygusunu artıracak şekilde oluşturulmalıdır.

Kürt kimliği tanınmalıdır. 1982 Anayasası’nın 66. Maddesinde geçen, Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkese din ve ırk farkı gözetmeden Türk denir hükmü yerine herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır ifadesine benzer bir hüküm yer alması daha kapsayıcı ve birleştirici olacaktır."

Yukarıdaki fikirleri savunan Adnan Tanrıvedi'nin şu konjektürde Cumhurbaşkanına başdanışman olması neye hizmet etmektedir? Bu şahsın diğer bir vukuatı da Adalet ve Kalkınma Partisi ve Gülen Cemaati birlikteliği bozulmadan önce Yeni Anayasa çalışmaları sırasında FETÖ yayın organı Samanyolu Haber TV'ye verdiği röportaj. Bu röportaj da Tanrıverdi şöyle diyor:

"Resmi ideoloji Anayasa'da olmasın. Anayasa'da laiklik ilkesi olmasın. Çünkü bunlar hep inançlı insanların üzerine baskı aracı olarak kullanılmış meseleler."

Adnan Tanrıverdi'ye sormak lazım. Eğer laiklik baskı aracı olarak kullanıldıysa bu noktada laikliğin suçu nedir? Suç, baskı aracı olarak kullanan despotların değil midir? Dünya'da bir çok yerde, İslam da baskı aracı olarak kullanılmıyor mu? Hatta türlü oyun ve senaryolarla terörle yan yana getirilmiş durumda değil mi? Türkiye'de de FETÖcüler insanımızı dini duyguları sömürerek kandırmadı mı? Böyle bir durum var diye İslam'dan vazgeçilebilir mi? Elbette hayır. O zaman bu kavram ve inançları suçlamak yerine bu kavram ve inançların özüyle, uyguladığını ve savunduğunu söyleyen despotların amacını karşılaştırmak gerekir.

Yenikapı Ruhuna zarar veren başka bir gelişme de TSK'nın yaptığı Fırat Kalkanı Harekatı sonrası Irak'taki sözde kürdistan bölgesi lideri Mesut Barzani Türkiye'ye gelmesiyle oldu. Çankaya Köşkü'nde bölücülerin hamisi Barzani'yi karşılayan Binali Yıldırım Irak bayrağının yanına sözde kürdistan bölgesinin bayrağını da astırdı. Suriye'ye girip YPG ve PYD'nin engellenmeye çalışıldığını söyleyip bu hareketi yapmak hangi akla hizmet etmektedir? Yoksa zamanında Barzani'yi Adalet ve Kalkınma Partisi kongresine çağırtıp konuşturma, Diyarbakır'da sözde barış şöleni adı altında başından aşağı konfetiler attırma gibi yanlış tutumlar devam mı edecektir? Daha önce yapıldığı gibi bugün çatışılan PYD lideri Salih Müslim'i tekrar Türkiye'de ağırlayacak durumlara da gelinmemelidir. Çözüm adlı o saçma sapan süreçte yapılanlardan ders alınmalıdır.

Başbakan Binali Yıldırım Doğu'da ve Güneydoğu'da PKK ile ilişkili 14 bin öğretmenin olduğu ve bunların yerlerinin değiştirileceğini söylemişti. Yani FETÖcüler meslekten men edilirken PKK'lılar yer değiştirerek ödüllendirilecekti. Özellikle milliyetçi kamuoyundan gelen yoğun tepkiler üzerine PKK yandaşı öğretmenlerin de yerine atamalar yapılacağı açıklandı. Bu güzel bir gelişme olmuştur. Çünkü onbinlerce vatansever genç öğretmenimiz kadro beklerken gençlerimizin beynini zehirleyen PKK'lı hainlerin öğretmenliğine devam etmesi bu ülkeye ve millete ihanet olurdu. Hükümet bu yanlışından dönmüştür inşallah yukarıda söylediğim yanlışlardan da dönülür ya da bu yanlışlar bir daha yapılmaz. Hükümet biran önce her kademedeki PKK oluşumlarını da dağıtmalıdır. İş sadece öğretmenler de kalamaz. Devletin her kurumu FETÖ'cülerden temizlendiği gibi PKK'lılardan da temizlenmelidir. PKK filamaları ve bebek katilinin posterleriyle Diyarbakır'da DBP il binasında sözde açlık grevi yapan vatan hainlerine suçu ve suçluyu övmekten, terör örgütü üyeliğinden işlem uygulanmalıdır. PKK'nın ne bir gazetesi, ne bir radyosu, ne bir TV'si, ne bir dergisi, ne bir derneği, ne bir vakfı... hiç bir şey bırakılmamalı, alayı bir daha açılmamak üzere kapatılmalıdır.  Çünkü FETÖ'ye karşı verilen mücadele PKK ve avanesinden esirgenirse bu Yenikapı Ruhu'nu maalesef yakında bulamayız.