DEVLET BU MASAYI YIKAR!

Memleket meselelerinin son düzlüğünde Akp heyetinin başörtüsü bahanesiyle hdp’yi ziyaret etmesi iyi gündem oldu olmasına da ondan ziyade medyasıyla, siyasisiyle özellikle muhalif kanadın ısrarla üzerinde durduğu nokta; hususa dair MHP’nin tutumunun ne olacağı ve Salı günü grup konuşmasında Devlet beyin ne diyeceği üzere şekillendi. 

Sosyal alanlar yıkılıyor.. O gün bugün Devlet bey Twitter’da baş köşede.. “Bahçeli ne diyecek! Bahçeli nasıl kızacak! Acaba erken seçim çağrısı mı yapacak!..” 

Bu durumu muhalif kanat kırılma malzemesi olarak kullanırken, bizim MHP tabanı ve AKP tabanının ciddi bir kesimini oluşturan milliyetçi seçmen de durumdan rahatsız ve hep bir ağızdan Devlet beyin sert çıkmasını, gerekirse önünü arkasını düşünmeden masayı sandalyeyi devirmesini beklemekteler. 

Oyun var arkadaşlar.. oyun var.. 
Bu eski ve bildik bir oyun ve Devlet bu oyunlara gelmez, böyle tuzaklara  düşmez. 

Kalemimden çıkan her kelamın, tüm sorumluluğu şahsıma ait olmak üzere kendi okumalarımı, iyi niyetli  herkesin anlayacağı şekilde tane tane anlatmaya çalışıyorum.. Kendi penceremden bunu da anlatayım; Hani rahmetli Kemal Sunal’ın meşhur bir Kibar Feyzo filmi vardı ya severek izlediğimiz.. Şehire gitmek istiyordu da ağa izin vermiyordu.. o da kendini kovdurtmak için her pisliği yapıyordu, ağa kızıp çileden çıkınca da “ağam kovirmisen beni..” diyordu, ağa da inadına kovmuyordu ya.. aslında mesele özet olarak tam da bu. 

Günümüzde de günden güne ayrılmalar devam etmekle beraber yoğun olarak geçtiğimiz bir kaç yıl içerisinde, AKP’nin bop fabrika ayarlarından çıkıp milli yörüngeye girmesinden, onların tabiriyle MHP’lileşmesinden rahatsız olan AKP içerisinden ciddi bir kesim, gerek parti kurarak, gerek memlekette evveliyatından kurulu olanlara  intisap ederek hepimizin gözü önünde AKP’den koptular. 

Kopan koptu kopmasına da dilimizde tüy bitercesine hep diyoruz ya; daha nice katmerlileri halâ mevcuttalar ve bunların görevleri var; sen ben gibi kuru kuruya alan işgal etmiyorlar.. bir misyonları ve kendilerine yön veren  bir akılları var.. O bağlamda hep beraber kaleyi terketmeleri olmazdı. Memleket muhtevasındaki diğer cümle namillilerle birlikte kimi dışarıdan milli gidişatı taşlarken içeridekiler de fırsatını buldukça surda gedik açmakla görevlendirildiler. 

E şu an da da milliyetçi cenahın sindiremeyeceği şekilde taciz atışlarıyla  “ağam kovirmisen beni..” diyerek görevlerini icra etmekteler. Mesele bu. 

Okumayı sevmeyenler, beni uzun yazıyorum diye eleştirenler kusuruma bakmasın, detaycıyım, onun için kaseti yine geri saracam. Nasıl anlıyorsam öyle anlatıyorum.. Karadenizliyim ya, öğleden sonra biraz izanım zayıflıyor..:)

Yıl 1999.. 
Şeytan aklı, Ortadoğu’yu parçalamak üzere son 100 yıllık planının startını vermiş, ektiği nifak tohumlarını kafasına göre biçilecek kıvama getirmiş. 

İlk etapta Irak, Suriye, İran ve Türkiye parçalanacak ama en dişli kurban Türkiye, onun için önce Türkiye’nin kontrol altına alınması gerekiyor. 

Nato üyeliğimiz de var ya.. Hesaplarına göre, bölgeyi parçalarken Türkiye’yi üs olarak kullanacaklar, kendilerine kara karargah yapacaklar. 

Bunun için mevcut hükümetin dişlerine göre olması gerekiyor ama her ihtimale karşı akB planları da var. 

Neden böyle bir B planına ihtiyaç var! 

Çünkü hükümette Devlet var ve her şey planladıkları gibi olmuyor. İşler tıkır tıkır yürümüyor. 

Ama Devleti hükümetten bertaraf edebilirlerse belki akB planına da gerek kalmayacak. 

Devlet hükümetten nasıl düşer! 

Türk halkı geneli itibariyle muhafazakardır.. Bir Kavakçıyı vekil yaparsın, günümüzde de sık sık yaşadığımız gibi başörtüsünü emperyal bölücü malzeme olarak kullanırsın, o örtüsüyle meclise girer, öbürü kürsüden vekilleri hâd bildirmeye davet eder(halbuki ikisi de aynı ele hizmet etmektedirler), e muhafazakar Türk halkı da hükümetin güçlü ortağı Devletten (düz çerçeveden kendilerince haklı olarak) ciddi bir tepki bekler. 

O gün biz de düz bakıyorduk meselelere ve bizim de beklentilerimiz aynı doğrultudaydı. Gönül verdiğimiz, iftiharla ilk ve diğer oylarımızı attığımız, büyüklerimizin uğrunda bedel ödediği memleketin bel kemiği bildiğimiz MHP, seçilerek vekil olmaya hak kazanmış mazlum bir müslüman kadınına yapılan bu haksızlığa sessiz kalmamalıydı. 
En ağırından masayı sandalyeyi yıkıp, gerekirse hükümeti devirmeli, inceldiği yerden koparmalıydı. 

Ama yapmadı! 

Sessiz kaldı! 

Ben dahi daha küçük yaşlardan itibaren siyasete bir şekilde iştirakli ve hevesli iken o olaydan sonra siyasetle yollarımı ayırdım ve uzun yıllar, oy kullanmak dışında hiç bir siyasi iştirakim olmadı, hiç bir parti teşkilatının kapısından içeri girmedim.

Yıllar sonra anladım ki; Devlet ana sigortaymış lakin bizler o günkü aklımızla ondan, ütü az fazla ısınınca atan kaçak akım rölesi olmasını beklemişiz.

Olmazdı da, hadi o gün Devletin, tabanın beklentileri doğrultusunda hareket edip meclisin ve Ecevit’in tutumuna itiraz ettiğini ve akabinde süre gelen itilaflarla Anasol MHP hükümetinin yıkıldığını farzedelim! 

Devletin yerini Tansu veya hükümet kurmaya yeterli başka bir parti alırdı, Irak tezkeresi meclisten kılçıksız geçerdi, 75 bin Amerikan askeri Diyarbakır’a yerleşirdi ki, Amerika girdiği hangi coğrafyayı yıkmadan çıktı bugüne kadar!  Irak’la, Suriye’yle birlikte vakit kaybetmeden bizi de yıkardı ve biz bugün bambaşka şeyleri düşünüyor, bambaşka şeyleri konuşuyor olurduk ama nerede ve ne şekilde olurduk onu tam kestiremiyorum!

Devlet bey baraj altında kalmak ve memleketin büyük çoğunluğunu oluşturan muhafazakar tabanın aşırı tepkisini almak pahasına sustu, hükümetteki mevcut konumunu o şartlarda muhafaza etti.  

Yıl 2002.. 
Devletin ağır defansıyla bir türlü yürüyemeyen bop projesine yol aldırmak için ya hükümeti iyiden iyiye yormak ya da yıkıp akB planına geçmek gerekiyordu.. 
Her zamanki gibi yine asi çocuğu, harçlığını kısarak ekonomiyle vuracaklardı.. 
Biri Meclis bahçesine yazar kasa attı dolar ikiye katladı, biri diğerine anayasa kitabı fırlattı dolar üçe katladı derken, Derviş, Sezer, Ecevit ve dönemin Genelkurmay başkanı Kıvrıkoğlu Çankaya köşkünde, Irak tezkeresi ana temalı, bir buçuk saatlik bir toplantı yapıyorlar.. Akabinde Ecevit bir basın toplantısı düzenliyor; “şartlarımız var.. Musul Kerkük şöyle olmalı, Saddam’dan sonra böyle olmalı..” Yani işin özü; kızı verdik, çikolatayı getirin, detayları sonra konuşuruz diyor.. Hemen sonrasında İskenderun limanına yanaşan Amerikan donanmaları, gemileri, teçhizatları derken İnönü’nün “size dünyaları vaad ederler, lakin he demeye görün, söküp atamazsınız, öyle kolay iş değildir haa.. denediğinizde başınıza ne geleceği bilinmez..” tezi tam tekerrür edecekti ki ne oldu! 
Ana sigorta attı.. “Madem siyasette ekonomi de tıkandı, buyurun erken seçime.. 3 Kasım 2002 tarihi uygundur..” dedi, hükümeti de devirdi, mevcut şartları da değiştirdi, üzerimize çökmüş kara bulutları da bir süreliğine de olsa temizledi, siyasi fosilleri de tarihten sildi derken Cenab-ı Hak ona, Ayyıldıza yaptığı sadece bu hizmetinden ötürü dahi iki cihan saadeti versin, öbür dünyada en güzel cennetine koysun inşallah. 

Sonrasında hepimizin malumu üzere AKB!!! Afedersiniz, elim alışmış AKP hem bozulan ekonomiye tepki olarak hem de manevi değerlere sahip çıkmayan MHP’ye tepki olarak tek başına iktidar oldu ama meclisteki etkinliğine ve ince ince işlenen alt yapıya rağmen 1 Mart 2003 de Irak tezkeresi meclisten yine geçmedi.. Hiç bir şey olmasa bile kesin bir şey oldu ama ne oldu, nasıl oldu, onu ben de anlamadım.:)

Hatta o zamanlar danışman olan şimdinin parti başkanlarından bir zat var.. Tezkere geçmeyince, ona ve bana yakın olan bir üçüncü şahıstan bizzat duymuştum; Amerika’da kağıtları, kitapları yüzüne fırlatmışlar adamın. Evine gelmiş bir ay üzüntüden dışarıya çıkamamış. 
Daha çok üzülecekler evelAllah. 

Geldik 2019’a..
Eko’nun atbaşı kazandığı ilk İstanbul seçimleri de aynı tezgahtır. 
İlk seçimde, İstanbul ölçeğinde bir ilde sadece bir mahallenin oylarıyla değişebilecek şekilde bir seçim sonucu ortaya koydular. Geçersiz oyları sayarak aradaki farkı daha da azalttılar.. (Bunu kim yapar deme! YSK’sından tut da konu bahis her iki kanattan partilerin mevcudundaki kriptolar elbirliği ile) Sonra başladılar Erdoğan’a telkine.. dediler ki; “efendim seçimi tekrar etsek kesin kazanırız.. geçersiz saydıkları bizim oylarımızı dahi muhafaza etsek kazanmamız için kâfi gelir.. ” diye diye adamı başta fazla zorlanmadan kabullendiği yenilgiden caydırdılar, tekrardan seçim sathına soktular. 

Tekrar seçim kararı verildikten sonra yine şeytan aklı girdi devreye.. “İstanbul’la var oldun, İstanbul’la yok oluyorsun.. gel bırak şu kızıl elma sevdasını, dön fabrika ayarlarına, tekrardan BOParlan, sen bize istediğimizi ver ki, al İstanbul’u ve diğerlerini, verelim eski gücünü..” dediler. İş döndü yine başa, Ecevit ve Irak tezkeresine! Ama bu sefer istismar malzemesi kavakçıgillerin başörtüsü değil, milli kanadın pekeke antipatisi idi.. 

Bir öçalan avukatlarıyla görüşür, mektup yazar, çağrı yapar, diğeri TRT’de endamını sergiler.. ve doğal olarak düz bakan taban yine aynı beklentide; “Devlet baba, yap gerekeni, yık masayı sandalyeyi..” 
Ne dedi Devlet baba “her terörist avukatıyla görüşebilir.. diğerini de TRT’ye sormak lazım..” yine yumuşak geçti, ütü kızmasıyla atmadı, Bizans oyunlarına gelmedi, panodan sökülüp atılmadı, ana sigorta yerini muhafaza etti. 

Lafın tamamı deliye söylenirmiş.. Artık yarın nasıl bir çıkış yapacağını da siz hesap edin.:)
Ama görüyorsunuz oyunun şeklini değil mi! Git gide level atlıyor, bölümler zorlaşıyor ama mantık hep aynı.. 1999 da başörtüsüydü, 2019 da pekeke, bugün her iki materyal sahaya sürüldü.. Düşman nasıl çıkmazda ise atı, fili, kaleyi, veziri fütursuzca atağa geçirdi.. 
Cumhuriyeti tartışanları mı ararsın, pekeke bitmişken iktidar içinden çözüm naraları atanları mı ararsın, karşı cenahtan Tayyip beyi Devlet beye karşı, Devlet beyi de Tayyip beye karşı kışkırtmaya çalışan kıt akıllı esas oğlanları mı ararsın, ne ararsan var.

Olsun.. bizim de güçlü Devletimiz, dirayetli Devlet adamlarımız var.
Allah Devlet beye ve Tayyip beye zevâl vermesin.. Belki biz yine çıplak gözle eksik ve yanlış göreceğiz ama inanıyorum ki, perde arkasında her tuzağı bozacaklar, her zorluğu aşacaklar evelAllah. 

Siz hiç tasa etmeyin.. 
Evet.. Devlet bu masayı yıkar.. Gerek omoyla gerek persille yıkar, temizler, kurutur, ve yine baş köşeye oturur evelAllah.

Allah zevâl vermesin. Amin

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.