DİN ÇALIŞMIŞIZ, SORU BİYOLOJİDEN GELMİŞ!

Korona virüsünün son etkisi “Biz din çalıştık soru biyolojiden geldi” ifadesinin ortaya çıkması oldu.

İlk okuduğumuzda cümle mantıklı geliyordu. Ancak eksik kalmıştı.
Evet biyolojimiz zayıftı. Ancak biz din de çalışmamıştık. Çalışsaydık eğer, her şeyi olduğu gibi biyolojiyi de yaratan din gününün sahibi bizi bu hallere koyar mıydı? Ülkemize, dünyaya bir bakın...

Söze, bugün yaşadığımız soruna çare olabileceğini düşündüğümüz biyolojiden devam edelim.

Biyoloji canlıları inceleyen bir bilim dalıdır. Öyle önemli ki, bugün çıkan birçok hastalığın tedavisi biyolojik araştırmalara dayalıdır.

Aynı zamanda insan hayatını kolaylaştıran teknolojik gelişmelerde de, canlılar izlenerek çok ciddi mesafe kat edildiğini biliyoruz.

Mesela, uçakların burun ve kuyrukları sürtünmeyi azaltmak yunus balıklarından esinlenerek yapılmıştır. Yusufçuk böceklerinin denge sistemi helikopterlere örnek olmuştur. Bugün arazide mayın arayan robotların eklemleri, karınca veya örümceklerden ilham alınarak tasarlanmıştır. Korona virüsünün kaynağı olduğu söylenen yarasanın ses dalgalarından yararlanarak yönünü tayin etmesi, radarların çalışma mantığının temelini oluşturmaktadır.

Din ise, her şeyin yaratıcısı olan tek bir ilahın peygamberler vasıtası ile bildirmiş olduğu emir ve yasaklarıdır. Bu dünyada sıkıntılardan bizi kurtarıp, ahirette ebedi huzura eriştirecek kuralların bir bütünüdür.

Peki biz, dinin hangi gereğini tam manasıyla yerine getirdik?

Namazı mı?
Beş vakit kılan birimiz kaçında dolar kurunu ya da yetişmeyen işleri düşünmeden kılabildi?

Ya da tuttuğumuz oruçların hangisinde elimize, dilimize, gözümüze, gönlümüze hakim olabildik? Kaç günü akşam ne yesek diye düşünmeden geçirebildik?

Kestiğimiz kurbanların hangisini kilosu ne kadara geliyor diye hesap etmedik?

Hangimiz kutsal topraklara gidince dünyayı bir kenara bırakmak yerine, akıllı telefon ile belgesel çekimi yapmadık?

Kaçımız çocuklarına ezberi değil manayı verecek bir gayret içinde oldu?

Dünya klasiklerini sıradan bitirirken, Allah aşkına, Kuran’ı Kerim ne söylemiş diye, bir defa olsun, kaçımız baştan sona okuyabildik?

Hangimiz faize bulaşmadı? Kim kredi çekmeden mal sahibi olunmuyor diye kendini aklamadı?

Peki kaçımız bir ihtiyaç sahibine karşılık beklemeden, tereddüt etmeden borç verebildik?

Enflasyon karşısında paramız erimesin diye, kapitalizmi yerle bir edecek helal yolun çaresini aramaya çalıştık mı hiç?

Hangimiz kamu malının savunucusu olduk? Hep aynı kişilere gittiğini göre göre, kaç ihaleyi bozduk? Kaç yanlış işin bedelini ihalecilere ödettik?

Kaç kişi var aramızda eşinin çocuklarının kıymetini bilen? Allah’ın verdikleri ile yetinen kaç kişiyiz?

Kimileri aç gezerken, kaçımız israfın zirvesinde doğum, düğün, sünnet törenlerinin suyunu çıkarmadık?

Kaçımız dövizlerine kıyıp, başarılı bir çocuğun eğitimine katkı sağladık?

Tüm insanlığa faydalı olabilmek için bilim adamı olmayı hangimiz çocuğuna öğütledi?

İşte kaytarmayan, sokağa çöp atmayan var mı aramızda? Trafik kurallarına uyuyor muyuz mesela?

Bizim din falan çalıştığımız yok!

Çalışsak ne hukuktan ne ekonomiden ne fizikten ne biyolojiden ne de ahlaktan sınıfta kalırdık.

Din çalışsaydık eğer, kazancımızın bize yetecek kadar kısmını ayırıp, kalanıyla aç açıkta olanlara sahip çıkabildiğimiz gibi, üstüne üstlük, ilimde fende dünyaya öncülük edecek kişilerin, kurumların yükselmesini sağlardık.

Din çalışsaydık eğer, paranın, gösterişin, heveslerimizin peşinde harcadığımız zaman, bize kalırdı. O vakit, boşluğu nasıl değerlendireceğiz diye düşünürken, aramızdan sayısız bilim adamları çıkardı.

Din çalışsaydık eğer, dini bir kenara bırakıp, dünya işleri ile uğraşanların, uzaya gidebilmiş olsalar dahi, Allah izin vermedikten sonra mikrondan daha küçük bir virüs ile baş edemediklerini de fark ederdik.

Gördüğümüz gibi en akıllı telefonları yapan Çinlilerin, makine imalatında iyi olan İtalyanların, en iyi arabaları yapan Almanların, uzay üsleri olan Amerikalıların başına bela olmaya bir küçük virüs yetti.

Ama görüldüğü gibi bizim halimiz daha içler acısı!

Bazılarımız dini bildiğimiz halde gereğini yapmıyoruz.

Bazılarımız ise sadece din ile uğraşıldığı için bu halde olduğumuzu ima edip bedenlerimiz hastalıklarla boğuşurken, ruhlarımızı haddinden aşırıp, içinden asla çıkamayacağımız bir uçurumun kenarına doğru, birbirimizi itiyoruz.

İlk okumada göze hoş gelen cümlelerin peşine takılanlarda maalesef bu işlere alkış tutuyor.
Yapmayalım!

Şunu da unutmayalım canlıları, hastalıkları, çareleri, çaresizlikleri yaratan Allah’tır.

Mesele, bizim var oluşumuzdan itibaren ebediyetin kapılarına gelene kadar, hayata dair bütün olayları inceleyip, anlayıp gerçek bir mücadele içerisine girebilmemizdir. Bunu da yine biz kendimiz yapamayız. Allah hepimize nasip etsin!