GELECEĞİMİZİ KİM BELİRLİYOR?

Başlıkta vurgulamak istediğim gelecek; dünün geleceği olan bizler gibi günümüzün geleceği olan çocuklar, çocuklarımızdır. Zira bundan 20 yıl ileriye gidildiğinde toplumumuza yön veren; siyasetçisi, âlimi, amiri, avukatı, doktoru, öğretmeni, işçisi, aşçısı vb. tüm meslek gurupları günümüz çocukları olacaktır.

Son zamanlarda ülkemiz gündeminde ‘’milli sanayi, milli teknoloji vb. ‘’ tüm kurum, kuruluş ve oluşumlarda ‘’MİLLİLEŞME’’ sloganı vurgulanmaktadır. Bu söylemler olması beklenilen gerekliliği yadsınamayacak derecede gerçek hedeflerdir elbette! Burada değinmek istediğim İsim olarak milli olmasına rağmen uygulama esaslarında bizi biz yapan değerlerden uzak durumda bulunan, bir toplumun tüm kademelerinde ki gelişimi iyileşmeyi sağlayacak temel öğe Milli Eğitimdir.

Eğitim toplumumuzda öğretim ile karıştırılmakla birlikte, eğitim ve öğretimin sadece okul vb. kurumlarda verilebileceği düşünülmektedir. Birçok manası olmakla birlikte en temel anlamada Eğitim; Bireyin davranışında, kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istenilen yönde amaçlara uygun değişme ve gelişme sürecidir.

Türk-İslam sentezi temelleri üzerinde bulunması gerektiğini düşündüğümüz toplumumuzun en önemli kaynağı Kuran-ı Kerim’de eğitimin önemi, gelen ilk ayetin “OKU” emri ile başlıyor olması ve birçok ayeti kerimede ilim öğrenilmesine teşvik edilecek ifadelerin bulunması eğitimin ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermektedir.

Yine âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz(s.a.s) Efendimiz “İlim talep etmek / öğrenmek her Müslüman’a farzdır.” Hadis-i şerifi ile eğitimin nedenli önemli olduğunu vurgulamışlardır.

Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder. (Mustafa Kemal Atatürk).

Eğitim, Bireyin fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişmelerini sağlama amacı güden bir sistemdir(İbn-i Sina). Toplumun tüm kesimli için gerekli olan eğitim, mutluluğa ve mükemmelliğe ulaşmadaki en güçlü araçtır(Farabi).

Bireylerin gelişim dönemi özelliklerine bakıldığında, ilk eğitimi 0-3,0-7 yaş dönemlerinde karakter, ahlak ve bilinç gelişimleriyle başladığı bilinmekte olup,  bireylerin bu dönemleri ebeveynleri olan anne-baba ile geçirdikleri göz önüne alınırsa, aslında temel eğitimin ebeveynler tarafından aile de verildiği görülmektedir. Bu sonuçta bizlere aile kavramının önemini göstermektedir.

Günümüz eğitim sistemi içerisinde ‘’Değerler Eğitim’’ adlı bir proje işlenmektedir. Bu projenin amacı yok olmaya yüz tutmuş toplumların kimliklerini kazanabildiği değerlerin yeniden bireylere dolayısıyla topluma kazandırılmasıdır. Bu proje kapsamında kazandırılması beklenilen temel değerler; Sevgi, Saygı, Adalet, Merhamet, Vatan Sevgisi, Cömertlik, Güvenirlilik, Çalışkanlık, Yardımlaşma, Misafirperverlik, vb. diye sıralanıyor.

Tüm dünya toplumlarında; adaleti ile nam salmış, tebaasındaki halklara merhametiyle muamele etmiş dürüst ticaretiyle anılmış, çalışkanlığı ile bilinen, vatan sevgisini tüm sevdiklerinden önde gören kısacası yukarıda saymış olduğumuz bizi biz yapan tüm değerlere sahip ve bunlarla tanılan toplumumuz ne oldu da bunlardan bu kadar uzaklaştı? Yâda uzaklaştırıldı? Ne oldu da toplumumuz farklı toplumlar tarafından ‘’ Müslüman yalan söylemez, Türk gibi çalışkan’’vb. tanımlarla adlandırılırken; yalan söylemekten kaçınmayan, iş ahlakından uzak, liyakat sahibi olmayan makam sahibi kişilerle doldu. Yoksa Peygamber Efendimiz(s.a.s) in hadisinde vurguladığı "Nasıl yaşıyorsanız öyle yönetilirsiniz." Tespiti miydi bu uzaklaşmamız?

Acaba yöneticiler iyi ve dürüst olunca mı toplum sağlıklı ve iyi olur, yoksa halk iyi ve dürüst olunca mı yöneticiler adil ve ehliyetli olur? Bu sorunun cevabı yönetici halka göre, halk da yöneticilerine göre olur. Her ikisi de birbirini olumlu ve olumsuz yönde etkileyebilir.

Toplumlar her zaman layık oldukları yönetim tarzıyla yönetilirler, kendileri iyi olurlarsa yöneticileri de iyi olur, kötü olurlarsa yöneticiler de kötü olur. Zira yöneticiler halkın içinden çıkarlar ve onların bir parçasıdırlar. Tikel tümelin niteliklerini taşır.

Ebetteki bunun siyasi bir ayağı mevcut, sistematik bir şekilde bizi biz yapan önce dinimizin emir ve yasaklarına bağlılığımız, 2000 yıllık yazılı olmayan norm ve ananelerle dolu sosyolojik kural ve kanunlarımız olan erdemli eşref-i mahlûkatın hakkını verebilen bizi bizden uzaklaştırdılar.

Bir toplumda görülen gelişme ve yükselme hali, o toplumun bütün değerlerini kapsar. Bilim, sanat, ticaret, ekonomi, endüstri, devlet, hukuk, ahlak, din, sosyal gelişmelerin ve yükselişin, ya da gerilemenin ve düşüşün gözlemlendiği başlıca alanlardır. Eğer bir toplumda iyileşme olursa sözü edilen alanların hepsinde kendini belli eder. Kötüleşme de böyledir.

Değerlerimize geçmişe ait diye atıfta bulunarak, aile dinamiklerimize uyguladıkları sistematik girişimlerle; modernleşme etiketiyle bizleri değerlerinden yoksun, geçmişiyle çatışan yaşam sitilimizi kötüleyen bir toplum olmaya doğru itmektedirler. Perde arkasında bunlar olurken gözümüzün önünde; toplumumuzun tüm anane ve normlarına zıt olan televizyon programları, yarışma programları adı altında yapılan maymunluklar ve en önemlisi tüm bunların toplumumuz tarafından koşulsuz şartsız kabul görmesi. Bunun neticesinde; Tüm değer yargılarından uzak bilgisayar oyunlarından başını kaldıramayan amaçsız hedefsiz bir gençlik türedi.

American Psychological Association(APA -ABD de psikoloji çalışmalarını temsil eden bilimsel ve profesyonel bir dernektir). 80 yılların ortalarında uygulanmasına başlanılan aile eğitim programları maalesef ülkemizde proje aşamasındadır.

Maalesef kelimesinin vurgusu; Bahsedilen bu çöküşün çözümlerine yönelik geç kalınmışlıktan ziyade hali hazırda 2000 yıldır oluşturduğumuz, İslam dini ile zenginleştirdiğimiz eğitimin gerçek anlamalarından bir olan mükemmel insan(İnsan-ı Kamil) olabilme gereklileri olan değerlerimize sahip çıkmayarak onları terk etmemiz sonucunda; Aile bütünlüğünün ve öneminin unutulduğu, toplum dinamiklerinin değişmesiyle bir biriyle ayrışan şiddet ve kin toplumuna dönüşmüş olmamız.

Eğer bir toplum sahip olduğu yüksek manevi değerleri korursa Allah Teâlâ onları çöküşten korur. O halde yapılacak şey Müslüman toplumun kimliğini oluşturan manevi değerleri geliştirmek ve sağlamlaştırmaktır.

Bizlerin görevi toplumları ayakta tutan değerleri, özellikle ahlak kurallarını ve Allah korkusunu, hak ve hukuka saygıyı tabana yaymaktır. Toplumu düzlüğe çıkarmanın yolu budur. Bunun başlangıç noktası birey olmalıdır. Bireyler kendilerini bu değerlerle donatır, özümser ve uygulamaya sokarsa bu aile üyelerine etki eder. Erken çocukluk döneminde verilen bu eğitimlerin bu bilinci kazanmış bu değerleri özümsemiş aile üyeleri tarafından verilmesi dolayısıyla aile de bir iyileşmeyi başlatacaktır. Bu başlangıç beraberinde toplumun düzelmesine vesile olacaktır.

Âcizane birkaç düşünce ve hissiyatımızı burada paylaşma teklifi sunan güzel insan Halil Hakan OTURAK’ da gönülden müteşekkil olduğu belirtmek isterim.

Mevla’ya emanet olun.