İŞİN TÜRKÇESİ İLE ANLATAYIM: GAZOZ OLMA, ÖZGÜN OL!

Karamsarlığın küresel çapta günden güne daha da şiddetli hüküm sürdüğü zamanlardayız... Dünya nüfusunun ezici çoğunluğunun dar veya orta gelirli olduğu düşünüldüğünde -ki Türkiye’de de durum farklı değil, hayat bu çoğunluğa gittikçe daha da sert yaklaşıyor. 1991’de Demir Perde’nin tarih olmasıyla dünyada ABD önderliğindeki kapitalist sistem mutlak gerçeklik olarak kabul edildi.

Batı, Sovyetler Birliği ve uyduları mevcutken sosyalizmin en büyük propagandası olan “sade vatandaş cenneti” fırtınası karşısında ayakta kalabilmek için dar gelirliye “olabildiğince” makul davranmaya çalışıyordu. SSCB, Çin, Doğu Avrupa ülkeleri kendi yağında kavruluyordu. Ortadoğu ve Latin Amerika’da kırsal toplum henüz gözünü açmamıştı. Yani göç sorunu yoktu.

Bu size uzak gelen opak bilgileri hayatınızın parçası yapalım hemen: 1970’lerde ve 80’lerde Almanya’da çalışmaya gidip en düşük gelirli işlerde çalışan eşimiz dostumuz işte bu sayede Türkiye’de evler, arabalar (çoğunlukla Mercedes hatta bal rengi Mercedes) alabildi! Hediye olarak bavullarla çikolata getirebildiler! Kendi akrabalarım için konuşuyorum, devlet başkanı edasıyla bavulla çikolata getiren o aynı insanlar şimdi bırakın hediyeyi, ucuz bilet bulabilmek için takla atıyor... Peki ne oldu? Hiçbir şey olmasa bile mutlaka bir şeyler oldu...

Tüm dünyada ekonomilerin süper zenginlere hitap eden sistem haline gelmesi, vahşi kapitalizmin acımasızlığı derken bir de 2 yıldır devam eden pandemi krizi gelince, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerin basınlarında dahi Fox TV gürültücülüğünü andıran haberler ortaya çıkmaya başladı. The Economist gibi saygın bir gazete, Cuma günkü sayısında ocak alevini öcü görseline çevirerek ekonomik krize dikkat çekti. (İngiltere’de 2020 enflasyonu yüzde 0.85’ti). Almanya’nın lokomotif medya organı Süddeutsche Zeitung ise Sözcü’den feyz alarak(!) “Enflasyon düşmeli” başlığını attı. Bu ülkelerde 1973 Petrol Krizi sonrası yüzde 13-15 bandında olan enflasyon oranlarının yine yaşanacağı konuşuluyor.

Gelelim Türkiye’ye... Sorunun çözümü için ilk adım evvela o sorunu tanımaktır. Zira çözümün bir parçası değilsek o halde problemin parçası oluruz. Ancak “enflasyon oranını hesaplarken gıda fiyatlarını hariç tutalım” diyen sivri zekalıların olduğu bir atmosferde bu da zor.

Sonuç olarak, “Yurtdışı salt olarak cennet” algısı yaratılan ülkemizde bunun ne kadar büyük bir balon olduğunu Avrupa’ya gidebilenler gözleriyle görüyor, gidemeyenler ise hayaller aleminde kayboluyor. 3 ülkede yaşayan, 8 ülke görmüş biri olarak Z kuşağı kardeşlerime diyorum ki: Game over gençler! Türkiye ile yaşam standardı farkı elbette var. Fakat günümüzde bu fark “atılan taş vs ürkütülen baş” eğrisinde eskisi gibi uçurum teşkil etmiyor. Avrupa’da finansal bakımdan işler kötü gidiyor, tüm dünyadan göç sürüyor, AB doğumlu göçmen nesiller gümbür gümbür geliyor vs vs. Size sıra gelene kadar adaylar çok arttı yani!

Instagram’da İsviçre reelsleri izleyip İsviçre hayalleri kurmak yerine Türkiye’de özgün bir fikirle değişik bir konsept yaratma, “altın bilezik” diye tabir edilen yani her yerde geçerliliği olan mesleklere eğilin derim.

İşin Türkçesiyle anlatayım: Dershanenin yandan yemişi üniversitelerde vaktinizi boşa harcamak yerine marangoz, tesisatçı, fayans ustası olun, kalifiye eleman olun. Fikir üretin, yaratıcı düşünün. Aramayın, aranan olun.  

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.