Mesele anayasanın değişmesi değil, Mesele zihniyetlerin değişmesidir

Değerli dostlarım, sistem tartışmaları üzerine daha önce bir yazı yazmıştım.

Göz atmak isteyenler aşağıda paylaştığım linkten yazıyı okuyabilirler.

Yazdığım yazı üzerinden çok sular aktı. Türkiye akıl almaz film senaryolarını aratmaz bir dönemden geçti. Burada ayrıntılarına girmeyeceğim herkes a’dan z’ye biliyor nasılsa.

AKP’ye oy vermiş vatandaşlarımızın ne düşündüğünün, bizim hakkımızda ne söylediğinin şuan için benim nazarımda hiçbir önemi yoktur. Benim nazarımda birlikte tüm imkânsızlıklara rağmen çile içerisinde çalıştığımız ve memleket adına dertlendiğimiz Türkiye sevdalılarının önemi vardır.

Zira biz 14 yılın ilk 10 yılı gönüllü olarak, son 4 yılı ’da bir fiil teşkilatlarda görevli olarak gece demedik gündüz demedik Türkiye’nin içine çekilmek istendiği uçurumun habercisi olmaya çalıştık ancak dinletemedik.

Gerek açılım denen ihanet süreci yaşanırken, gerek paralel denen FETÖ yapılanmasını yıllar önce çözdüğümüzde hem iktidarı hem ona kayıtsız şartsız destek verenleri uyardık ama maalesef bu gidişatın önüne geçemedik.

Hali hazırda durum, devletin bütün kurumlarının işgal edilmesinden sonra fiilen ele geçirilip tam anlamıyla istiklal savaşı öncesinde konuşulan “manda” yönetiminin uygulamaya gelmesi ile sonuçlanmak üzereydi.

Bu durumun buraya kadar gelmesinin sorumlusu biz değiliz.

Ancak bu, bundan sonra düzeltmek için elimizden geleni yapmayacağız demek değildir.

Daha önce yine bir yazımda belirttiğim üzere Devlet Bahçeli’nin bugün ki tavrı; aynı Osmanlının son zamanlarında içine düştüğü durumu görüp ciğeri dağlanan padişah III. Selim’in dediği gibi “Bırakalım bu memleket kalsın mı böyle?” ifadesini günümüz Türk devleti için demesinden ibarettir.

Vatanını milletini seven her ülkücü bu değerler uğrunda tereddüt etmeden, başka kim var demeden, kaç kişiyiz diye düşünmeden, yaptığı fedakârlıkla ilgili kimseden madalya beklemeden, bir daha dönmemek üzere ileriye atılacak şahsiyete sahiptir.

Gelelim şuan içinde bulunduğumuz duruma.

Orhun’un kaynağından yani aynı inanç ve ideolojiden beslenmiş olsalar bile, bu kadar aksiyon dolu sürecin içinden geçerken ve Türkiye'de tam olarak neler olduğu noktasında aydınlatılması gereken bir sürü konu, hesap sorulması gereken birçok kişi ve kurum ortada iken, böyle bir dönemece gelinmesi ülkücülerin görünürde söylem ve eylemlerinde farklılıklara düşmelerine sebep olmuştur.

Görünürde diyorum çünkü detaya indiğinizde aslında söylemde bir farklılık yoktur, ülkücülerin tamamı milli devlet yapısını parçalayacak bir başkanlık sistemine karşıdır.

Ve eminim ki ülkücülerin tamamı bize Turan ülkesinin kapılarını açacak olan bir sistemin hayali içerisindedir. Okuduğunuzda göreceğiniz üzere bu sistemi daha önceki yazımda şu şekilde özetlemiştim;

“Hakanlar toplumu adalet ve doğrulukla idare ederlerdi. Hatta bu durum Karahanlılarda o kadar ileri idi ki, hakan olanın elinden bütün şahsi malları alınırdı. Böylece hakanın şahsi menfaat peşinde koşmaması kendini tamimiyle devlet ve millet hizmetine vermesi sağlanırdı.”


Sanıyorum ki bu esaslara dayanarak, Türk devletini yeniden tarihi ihtişamına yükseltecek olan bir Hakanlık Sistemi ’nin gelmesini tüm ülkücüler ister. Bu soruları sorduğunuzda alacağınız yanıtın ülkücülerin bir söylem farklılığında olmadığını size gösterecektir.

Ben şahsen şuna inanıyorum ki zihniyetler değişmedikten, milli bir akıl ve manevi bir ruha bürünmedikten sonra tüm anaysa değişiklikleri romantizmden öteye geçemeyecektir. Yani hangi yasa olursa olsun, hangi yetki verilirse verilsin, hangi denetlemenin önü açılırsa açılsın, yarın yeni bir açılım sürecinden, sonrasında federatif yapıdan, anayasanın ilk 4 maddesinin tartışılmasından, devlet kademelerinin bilmem ne düşüncedeki topluluklara peşkeş çekilmesinden vazgeçilmez ise dönüp dolaşacağımız yer, hukuksuz, adaletsiz, esir bir devlet olmak noktasıdır.

Referandum sonucunu etkileyecek en önemli faktör, 15 Temmuz sonrası iktidar sahiplerindeki milli şuurun yukarı yönde değiştiğini gören vatandaşın, bu yükselişin memleketi kurtarmak için kalıcı bir zihniyet değişimi mi, yoksa kendilerini kurtarmak için mi uğraşıyorlar sorularına muhatapların verdiği cevaplar olacaktır.

Şunu da söylemek isterim ki her durum ve şart altında ülkesi ve milleti zora girdiğinde ülkücüler yine yekvücut en ön safta yerini alacak, söylemde farklılık içerisinde olmadıkları gibi eylemde de farklılık içine asla düşmeyeceklerdir.

Bunun haricinde bugün yaşadığımız tartışmalar bir tarihi süreci yaşamadan sonucunu göremeyeceğimiz tartışmalardır.

Kalın sağlıcakla

Hakanlık Sistemi isimli yazıya ait link.

http://www.haberhendek.com/makale/hakanlik-sistemi_m388.html