MUASIRLAŞMANIN NERESİNDEYİZ?

Birkaç gündür Avrupa’dayım.

Biz dahil dokuz ülkeden, alanında uzman mühendis arkadaşların bir araya geldiği, iş geliştirme toplantılarına katıldık.

Fransa, Polonya, Finlandiya, Litvanya, Belarus, İsveç, Romanya, Macaristan’dan gelen yönetici arkadaşlarımız kendi fabrikalarını, yaptıkları işleri, karşılaştıkları problemleri ve geliştirme ihtiyacında oldukları yönlerini anlattıkları birer sunum yaptılar.

Biz üç Türk mühendiste aynı içerikle hazırladığımız sunumu gerçekleştirdik.

Teknik konular ve iş birliği açısından gayet verimli geçen toplantılarda birçok yeni yöntem ve metot öğrendik. Bunun yanı sıra, bizim fabrikamız hepsinden sonra kurulmasına ve bir çok şeyi onlardan öğrenmemize rağmen hepsinden ileride olduğumuz noktaları belirttik ve şimdiye kadar akıllara gelmeyen bir takım iyileştirme önerileri sunduk.

Seyahatimizin teknik hususları böyleyken, diğer bir taraftan sosyal hayatı inceleme fırsatı bulduk. Geçiş güzergahımızda olan Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’ta gezme fırsatımız oldu. Toplantı sonrası ise Polonya’nın tarihi binaları ile göze gelen nadide şehirlerinden Wroclaw’da vakit geçirdik.

Bu esnada da kendim dahil diğer Türk mühendis arkadaşlarımda gözlemlediğim durum, tıpkı teknik konularda olduğu gibi sosyal ilişkilerde de Avrupalı arkadaşlarla bir seviye farkımızın olmamasıydı. Hatta kendi milli kültürümüzün ve ahlakımızın bize çizdiği sınırlarla daha fark edilir olduğumuzu ifade etmekte bir beis görmüyorum.

İşte bu günlerde yolda ölmesini istemediğim vakitleri değerlendirmek için yanıma aldığım, ünlü mütefekkirlerimizden Mümtaz Turhan’ın “Garplılaşmanın neresindeyiz?” isimli eserini okumaya çalıştım.

Bu yolculuk için bilerek seçtiğim eser yukarıda bahsettiğim ruh halimize tercüman olur bir nitelikte.

Elimden bırakamadığım bu kitapta, biz Türk yurdunda yetişmiş birkaç mühendis olarak, muasır medeniyetlerin mühendisleri ile yarışabilecek bir noktada iken, neden memleketimiz bir türlü bu medeniyet seviyesine erişemiyor diye sorduğum sorunun cevaplarını buldum.

Bakın mümtaz hoca bu konuyla ilgili ne diyor:

“Arzu ve itiyatlara göre düşünmekle, daha doğrusu düşünmeden hissi bir şekilde hareket etmekle, peşin hükümlerle kanaatlerimizi gerçeklere uygun birer fikir sanarak teferruata ait noktalarda amansız bir inkılapçı kesilip, asıl cezri şekilde değiştirilmesi icap eden mesele ve sahalarda her şeyi gidişine ve oluruna bırakmanın, kendimizi hayatımız pahasına aldatmaktan başka bir şeye yaramayacağını da nihayet kabul etmeliyiz.”

Hocamıza bu gidişatı değiştirmemiz için ne yapmamız gerekir diye sorarsak aldığımız cevap ise şöyledir: “Şu halde bizim iştirak edemediğimiz, kaçırdığımız binaenaleyh telafi etmemiz lazım gelen aslında Rönesans değil; insanın kafasında, zihniyetinde, hakiki değişikliği meydana getiren Kopernik, Galileo ve Dekart’la başlayan objektif ilmi harekettir.”

Hocam kitabınızda ilmi yaklaşımı rehber edindikten sonraki adımın maarif yani eğitimle ilgili olduğunu ifade ediyorsunuz. Bu konuda ülkeyi yönetenlere tavsiyeniz nedir nereden başlayıp nasıl bir yol izlemeliler dersek net bir şekilde şunu ifade eder:

Şu halde bütün mesele maarifi, bundan 900 sene evvel olduğu gibi bugün de Türkiye’nin biricik ana davası olan iktisadi, sınai ve sosyal sahalarda kalkınmasının bir vasıtası haline getirmektir. Bunun içinde evvela bütün memlekete şamil, umumi bir sosyal kalkınma planına ihtiyaç vardır. Ondan sonra bu umumi plan içinde yer alacak olan iktisadi, sınai, zirai, ticari ve diğer sahalara ait tali plan ve projelerin tanzimi gelir. İşte ancak bunlar yapıldıktan sonradır ki, bütün bu umumi ve tali planlarda insan unsurunun yeri rolü, mesleki, miktarı ve bilhassa yetiştirme tarzı tayin ve tespit edilmek suretiyle bir maarif planı hazırlanır.”

Değerli ilim adamımızdan bu yol gösterici düşünceleri aldıktan sonra üzülerek şunu söylemek isterim ki yıllardır eğitimle ilgili yapılanlar, adeta geleceğimizi çökertecek şekilde plansız, liyakatten yoksun bir vaziyette ilerliyor.

Ancak biz yine de umutsuzluğa düşmüyoruz!

İnanıyoruz ki ilmi kendine kılavuz edecek birtakım münevverlerin yol başçılığında, Türk yurdu geçmişte olduğu gibi gelecekte de muasır medeniyetlerin en ilerisine taşınacaktır.