SAĞIM MÜLTECİ, SOLUM MÜLTECİ

Dağa çık orada var, düze in orada da var; denize gir orada var, ormana git orada da var. Sağımız mülteci, solumuz mülteci; her tarafımız mülteci dolu. Hiç hesabını yapmadan, hiç bize zararı ne olur diye düşünmeden çevirdik ülkeyi mülteci yuvasına.

Son rakamlara göre Suriye'den göç edenlerin sayısı 5 milyonu aşmış durumda ve Türkiye'de 2 milyon 800 bini aşkın kayıtlı Suriyeli mülteci var. Bu demek oluyor ki Suriyeli mültecilerin yarısından çoğu bizim ülkemizde. Suriyeliler kendi soydaşları olan Lübnan, Irak, Mısır, Libya ve Ürdün'den daha çok bizim ülkemize akın etmiş durumda.

Türkiye'deki Suriyeli mülteci sayısına diğer ülkelerden gelenleri de eklersek kayıtlı mülteci sayısı 4 milyonu buluyor ve bu sayı Türkiye'yi dünyada en fazla mülteci barındıran ülke konumuna getirmiş oluyor ve  hatta en yakın rakibi Pakistan'daki mülteci sayısını neredeyse üçe katlıyor. Başka ülkelerde mülteci sayısı birkaç bini bulduğunda, ülkeler yeter bu kadar diyorlar. Bu kadar mültecinin kendi toplumumuzla uyumunu sağlayamayız diyorlar ve sınırlarını kapatıyorlar. Bizim sınırlar ise maalesef yolgeçen hanı gibi önüne gelen giriyor içeri. Gerçekten ihtiyacı olan da var, keyfiyetten gelen de. Sonuç olara bu göç, artık göç olmaktan çıktı istila halini aldı...

Suriyeli mültecilerin %85'i mülteci kamplarının dışında yaşıyor. Yoksul misafirler haliyle çalışmak zorunda kalıyorlar. Herhangi bir işyerinde çalıştıkları taktirde hem sigortasız çalışıyorlar hem de az maaş alıyorlar. Hem sigorta primi ödemekten kurtulan hem de az maaş veren işveren durumdan memnun olunca Türk işçisinin kıymeti azalıyor, maaşı düşüyor ya da işsiz kalıyor. Vatandaş bu duruma elbette bozuluyor bir de bunun üstüne yabancının vergisiz araç alma hakkını, ücretsiz sağlık hizmetinden yararlanma hakkını ve benzeri haklarını üstüne koyunca vatandaşta gerginlik artıyor. Bunun üstüne mülteci gençlerin sahilleri, AVMleri vb. sosyal yaşam alanlarını doldurması burada milletin namusuna yan gözle bakması, sokaklarda başıboş serserice gezmesi işi iyice içinden çıkılmaz bir tarafa doğru sürüklüyor ve vatandaşın içinde içten içe bir mülteci düşmanlığı büyüyor.

Bir sosyal patlamanın kıvılcımları etrafa saçılıyor ve bunun sonucu olarak Vatandaş-Mülteci kavgalarıyla artık çok daha sık karşılaşır oluyoruz. Bunun en son örneklerinden biri de Sakarya'nın Hendek ilçesinde iki hafta önce yaşandı. Sabah başlayan kavga gece geç saatlere kadar sürdü. Suriyeli bir gencin yanında getirdiği on arkadaşıyla birlikte daha önce çalıştığı yerde tartıştığı birinin arabasına taşlarla sopalarla saldırmasıyla olaylar başladı. İlçe merkezine taşınan protesto ve kavgalar neticesinde pek çok vatandaşımızla birlikte mülteciler de hastanelik oldu. İşte bizim asıl değinmek istediğimiz mesele de bu. Misafirlik kısa süreli bir olaydır ve misafirin sayısı bellidir. İşte hesapsızca açılan sınır kapıları bize sosyal patlama olarak geri dönüyor. Bu sosyal patlama önlem alınmazsa çok can yakacağa da benziyor.

İşin ekonomik boyutu ise Türkiye için çok büyük bir maddi kayıp olarak gözüküyor ki bu kayıp 30 milyar dolara dayanmış durumda. Bu rakam Boğaz'ın iki yakasını 3. kez buluşturan Yavuz Selim Köprüsü'nün maliyetinin 10 katı demek. Meblağın büyüklüğünü böyle çok daha iyi anlayabiliriz sanırım.

Sözlerimiz yanlış anlaşılmasın burada yabancı düşmanlığı yapmıyoruz. Kendi ülkemizin demografik yapısına ve ekonomik gücüne sahip çıkıyoruz. Elbette biz kucak açtık açmalıyız da ama bir kural dahilinde olmalı her şey. Ne Bodrum kıyılarına cansız bedeni vuran Aylan bebeği unutup görmezden geliriz ne de katillerin bombalarıyla küçücük bedenlerine büyük acılar inen diğer çocukları, ne yavrularını cennete gönderen o anneleri unuturuz ne de kimsesi kalmayan hepsini toprağa veren dedeleri nineleri...

Tüm bu gerçekler ortadayken Türkiye çok geç kaldığı mülteci alım koşullarını belirlemelidir. Biz mülteciler gelmesin veya geri gönderilsin demiyoruz bu ne bizim tarihimize ne  inancımıza ne de kültürümüze uygun değil ama bizim askerimiz başka ülkelerde şehit olurken o ülkedeki gençlerin burada elini kolunu sallayarak gezmesini biz istemiyoruz. Yaşlıdır anlarım, çocuktur anlarım, herhangi bir sebepten dolayı ihtiyaç sahibi olmuştur anlarım ama eli silah tutabilecek yaşta olup korkaklıkla, ürkeklikle ülkesinden kaçanları anlayışla karşılayamam. Türkiye mülteciler arasında bu tespiti derhal yapmalı ve ihtiyaç sahibi olmayanları kendi ülkelerine göndermenin yollarını aramalıdır ve ihtiyaç sahibi olmayanları bir daha bu ülkeye sokmamalıdır. Yaşlılara, kadınlara ve çocuklara kapılarımızı açmaya devam edelim ama diğerlerini de ülkeleri için savaşmaya teşvik edelim.