SAVAŞ, BATI VE TÜRKİYE

Rusya’nın Ukrayna’ya haksız yere saldırması, başta güvenlik ve enerji kaynakları olmak üzere birçok konuda şapkamızı önümüze koyarak düşünmemizi zorunlu hale getirdi.

Özellikle Putin’in saldırı öncesi tarihi hadiseleri şahit tutarak oluşturduğu gerekçeleri dinlediğimizde, bugünün hiçbir zaman dünden ayrı düşünemileyeceğini anlamımız şart.

Saldırı başladıktan sonra Ukrayna’nın kendi kaderine terk edildiğini hep beraber izledik.

ABD başkanının alay eder gibi gülerek yaptığı ve Rusya’nın umurunda olmayan yaptırım açıklamalarını dinleyince, Atatürk’ün şu cümleleri geldi aklıma:

Kendini kurtarabilmek için, ulusun her bireyinin ülkenin alın yazısıyla ilgilenmesi gerekir”.

Ömrünü emperyalizmle mücadeleye adamış, onu gerek sahada gerek masada defalarca yenmiş, bizim küçük oğlan Göktürk’ün ifadesi ile “Türkbaşı” kısaca bize bizden başka fayda yok demek istemiş.

Öyleyse bugün gözlerimizin önünde yaşanan olaylardan ders alıp ilk olarak yapacağımız iş birlik beraberliğimizi güçlendirmektir. Sonrasında ülkemizin başta enerji kaynakları olmak üzere sırasıyla bütün alanlarda dışa bağımlılığını en aza indirmek için hiç durmadan çalışmalıyız.

Aynı zamanda içinde bulunduğumuz jeopolitiği göz önünde bulundurarak askeri gücümüzü sürekli yükseltmemiz şarttır. Bu bağlamda bugün yapılan “milli teknoloji hamlesi” ve “savunma sanayi yatırımları” son derece doğru adımlardır. Arkasında siyasi fikir gözetmeksiniz durmak gereklidir.

Tarihçileri, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı bu saldırının yeni bir dünya düzeni açısından önemli olduğunu vurguluyorlar. SSCB’nin dağılımı nasıl bir etki yarattıysa, Rusya’nın bugün yaptığı hamlenin aynı şekilde derin etkileri olacağını neredeyse bütün uzmanlar ifade ediyor.

Türkiye ise, yaptığı savaş karşıtı açıklamalarla süreci olabildiğince gerçekçi bir şekilde yönetmeye çalışıyor. Burada hükümetimiz, Karadeniz’e sınır ortaklığımız olan iki ülkenin çekişmesinin, okyanus ötesinde olanlardan çok bizim güvenlik ve huzurumuzu bozacağının tam olarak farkında. Buna göre bir strateji izliyor.

Bu noktada tarihi bir vurgu yapmak istiyorum:

Atatürk’ün vefatından yaklaşık bir yıl sonra, dünyanın yeniden büyük bir savaşın eşiğine geldiği günlerin hemen arefesinde, zamanın Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, Sovyetler Birliği’ne resmi ziyarette bulunur.

Stalin, kendisini kollarını açarak dostça karşılar ve gülerek:

Umarım gelirken boğazların anahtarlarını da yanınızda getirmişsinizdir” diye takılır.

Tabi her şakanın altında bir gerçeklik vardır felsefesi ile…

Saraçoğlu’nun bu takılmaya yanıtı hem tüm hariciyelerimize ders verir niteliktedir hem de Türkiye’nin boğazlar konusundaki ilelebet tavrını net bir dille ortaya koymaktadır:

Maalesef ekselansları, Mustafa Kemal giderken anahtarları yanında götürdü!”

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.