SİYASAL İSLAMCILIK'TA SON DURUM

Son birkaç yıldır gerek ülkemiz içerisinde gerek uluslararası alanda çok hızlı gelişmeler yaşanıyor.

Teknoloji ile gelişen iletişim araçları sürekli değişen gündemleri anbean önümüze getiriyor.

Gizli ellerin para gücüyle oluşturduğu suni gündemlerin yanı sıra, paspas altı yapılmak istenen konuların sıradan bir vatandaşın yaptığı bir sosyal medya paylaşımı sayesinde tüm ülkeye hatta dünyaya yayıldığı bir tünelden geçiyoruz hep birlikte.

Ara vermeksizin süren bu akışın içerisinde yaşanmış olayların etkisiyle fikirlerin ve buna yönelik ortaya çıkan uygulamaların da değişmeye başladığını görüyoruz.
Politikadan örnekler alalım.

Mesela Kıbrıs. 24 Nisan 2004 yılında oylamaya sunulan Annan planı ile az daha elden giderken, bugün Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Türk devletinin haklarını yok sayanlara karşı, bütün gücüyle destek veren bir Türkiye Cumhuriyeti var önümüzde.

Bir zamanlar Suriye sınırımızı küresel güçlerin isteği doğrultusunda dizayn etmeye çalışan YPG-PKK terör örgütü liderleri Ankara’da ağırlanırken, bugün NATO zirvesinde bu örgütlerin iç yüzünü anlatan bir irade söz konusu.

Örnekleri çoğaltabiliriz. Bunların içinde son zamanlarda en çok dikkatimi çeken durum ise Barış Pınarı Harekatı sonrası Türkiye’yi kınayan Arap ülkelerine karşı Cumhurbaşkanımızın yapmış olduğu açıklamalar. “Ey Arap ligi” diye başlayan cümlelerin ardında acı tecrübelerle ortaya çıkmış bir gerçek yatıyor.

Yıllarca Türklüğü reddeden bir İslamcılık anlayışına karşı fikri mücadele vermiş biri olarak, devletin en yetkili ağzından ifade edilen bu noktayı önemsiyorum. Neden önemsediğimi ise Prof. Erol Güngör’ün şu ifadelerinde çıkarmanızı istiyorum:

“Milliyet farklarını hesaba almayan bir İslam düşüncesi, kaynağını İslam dininden ziyade, bazı siyasi durumlardan almaktadır. Bu manada İslamcılık şimdiye kadar hep hakim milliyete karşı hoşnutsuzluğunu doğrudan doğruya belirtemeyen azınlıkların ideolojisi olmuştur.

Bunların maksadı İslam ülkeleri arasında birlik sağlamaktan ziyade kendi yaşadıkları ülkedeki milliyetçi politikayı nötralize etmektir.

Bu azınlıklar ayrılıkçı bir politika takip edecek kadar kalabalık ve güçlü olduklarını hissettikleri an kendi istikametlerinde bir milliyetçilik hareketi açmaktan geri kalmazlar; böyle bir güce erişemedikleri müddetçe İslam davasının şampiyonu olarak görünürler.” (İslam’ın Bugünkü Meseleleri)

Rahmetli hocamızın belirttiği bu tehlikeyi birçok sözde İslamcının gözlerinde görmüş olarak şunu ifade etmek isterim ki bugün yapmamız gerekenler: Milli birlik ve beraberliğimize daha fazla önem vermek, devletimizi her alanda geliştirmeye çalışarak diğer tüm Müslüman devletlere örnek olmaktır.

Milliyetlerimizi bir ayrılık değil kuvvet noktası olarak ele alıp, ortak bir ülküde birleştiğimizde, İslam dünyasının üzerine çöken kara bulutları hep birlikte dağıtabiliriz.

Türkiye'nin Libya ile imzaladığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin mutabakat, bu yolda atılmış ciddi bir adımdır. İki Müslüman devlet küresel güçlere karşı iş birliği yaparak hem kendilerinin hemde başka bir Müslüman devlet olan Kuzey Kıbrıs’ın güvenlik ve çıkarları konusunda güzel bir örnek ortaya koymuşlardır.

Bir araya gelmiş bir Türk dünyası, aynı ülküde birleşmiş bir İslam alemi daha yaşanabilir bir dünyanın temelini oluşturacaktır.

Bunun bir gün gerçekleşeceğine yürekten inanıyorum.