TÜRK MİLLETİ'NİN İŞARETİ 'BOZKURT'

Yıl 1997, orta okul yıllarımdı.

Türk destanlarını işlediğimiz bir Türkçe dersinde, milletlerin kendilerine özgü sembolleri olduğu konusu açıldı. Öğretmenimiz bu sembollerin, genellikle doğada yaşayan canlılardan yaşam koşulları ve içgüdüsel davranış olarak o millete benzeşenlerin millet tarafından benimsenmesi ile ortaya çıktığını söyledi.

Sonra Türk milletinin de bir sembolü olduğunu belirterek, bu sembolün milletimizin tarih sahnesinde ilk görüldüğü coğrafyanın zor şartlarında kendisi gibi ayakta kalmayı başarabilen “Dağ Keçisi” olduğunu ifade etti.

Tabi biz o zamanlar öğretmenin gözünde ufak tefek, tap taze beyinli çocuklardık.

O yaşlarda ne verirlerse kabul eder, hayatımızı ailemizden aldığımız temel davranış ve düşünce özelliklerinin yanı sıra, okul sıralarına aldığımız bilgiler ile şekillendirir, geri kalan sürede bu süre zarfında oluşan pencereden hayata bakar ve tavır alırdık.

Bu pencerenin oluşumu yönünde hesapları olan öğretmenimizin hesaba katmadığı bir durum vardı.

Benim tabirimle burası “Sakarya’nın Ötüken’i” idi ve bu saçma ifadeyi duyduğunda beynine kan sıçrayacak kadar milli şuur sahibi çocuklar olma ihtimali çok yüksekti.

Nitekim bu ihtimal gerçekleşti.

Parmak kaldırmayana söz vermeyen hocanın söz vermesi için müsaade almadan ayağa kalkarak, tavırlı ve heyecanlı şekilde söylediğinin doğru olmadığını, Türk milletinin sembolünün:

Zor şartlarda yaşamayı bilen,

Esaret altına alınamaz, böyle bir durumda kendi kendini parçalayacak kadar özgürlüğüne düşkün,

Leş eti yemeyen, kendi avını kendisi avlayan,

Tek eş seçip eşini kıskanan,

Yiyeceği kadar avlayan, yavrusu olana asla dokunmayan,

Atasına bağlı, sürü haline organize şekilde hareket eden,

Bir lideri olan ve o liderin emrinden asla çıkmayan bir yaratılışı olan,

BOZKURT olduğunu ifade ettim.


Türk destanları ile başlayan ve sonrasında böyle güzel bir konunun açılmasına vesile olan ders az daha taptaze beyinlerin, yıllar sonra bu devletin bekasına kast etmeye yeltenecek yapıların istediği şekilde işlenmesiyle son bulacaktı ki!

Dumanı tüten sobasının üstünde demlenen çayı içerken bize saatlerce tarihimizi, milletimizi ve milletimize ait özellikleri anlatan reislerimizin yayından gerilen ok, içlerine çaşıt ruhu kaçmış korkulukları alnının ortasından mıhlayıverdi.

Üzerine toprak atılmaya çalışan Türklük uyanmış, sınıfta oturan teşkilatlı kurtların gözleri parlamıştı.

Öğretmen kendisinin de ne söylediğini anlamadığı birkaç cümle ile konuyu kapatarak, düştüğü atın kaçışını seyrederek savaş meydanında yığılıp kalmıştı.

Tabi biz bu milletin ekmeğini yiyip bu millete ihanet edenleri bu kadarıyla bırakmamamız gerektiğini düşünüp sonra ne yapacağımızı hesap ederken, Allah fırsat verecek ya birkaç gün sonra aynı derste on beş tatilde hazırlamak koşulu ile, bir şiir ezberleyip sınıfta okuma ödevi verildi.

Tatilde anne memleketi Eskişehir’e gitmiştik.

Edebiyat öğretmeni olarak görev yapan dayımın kütüphanesinde bulduğum Dede Korkut hikayelerinden Salur Kazan Destanı kitabında bulunan bir şiir işte tam bu ödev için yazılmış gibiydi!

Yıkılmasın karşı yatan dağların,

Kurumasın bol üzümlü bağların,

Dirliğince dalgalansın tuğların…

Kadir Tanrı bereketli yurt versin,

Dar gününde bir kılavuz kurt versin!

 

Ak köpüklü sularında yunulsun,

“Her güzellik Oğuz’dandır” denilsin,

Destanların yüzyıllarca anılsın…

Koşar iken ak boz atın düşmesin,

Kara çelik öz kılıcın şaşmasın!

 

Ersin elin; çaresize, düşküne;

Kadir Tanrı döndürmesin şaşkına;

Adı güzel Muhammed’in aşkına

Kem gözlerden Türk ilini korusun

Hem İLİ’ni, hem DİLİ’ni korusun!

Bizim öğretmenin yerinde yeller esiyor, çocukluktan yiğitliğe adım atmak üzere olan Türk evlatları çekinmeden Bozkurt yapıyordu.

Bugün Afrin’de Bozkurt yapan Türk askerini,

Onu görünce yaptığı işaretten Türk olduğunu anlayıp Türkiye diye bağıran çaresizleri düşkünleri,

Erzurum’da Afrin için yaptıkları türküyü okurken bir eliyle al yıldızlı bayrağı sallayıp diğer eliyle Bozkurt yapanları,

Oğlunun iki parmağıyla yaptığı işareti görünce, oğlum bizim işaretimiz Bozkurt’tur yapacaksan onu yap diye uyaran öğretmen anaları görünce, gözlerimizden akan yaşlar yere düşmeden secdeye kapanıyoruz ve diyoruz ki;

O dumanı tüten sobanın etrafında otururken,

Yeri ve zamanı geldiğinde milletinin ufkunda dalgalandırmak üzere göğüslerine sardıkları Türklük sancağını, bugün nerede bir Türk varsa ona emanet eden ve bir daha indirilmemek üzere yükselmesine vesile olan, BOZKURT’lara selam olsun

Bozkurt işareti artık onlardan Türk milletinin dünyayı titretecek ellerine teslim edilmiştir.

Allah onlardan ve milletimizden mahşeri huzurda razı olsun.

Halil Hakan Oturak

30.01.2018