MHP’li Bülbül: "Bütçe kanun teklifini olumlu bulduğumuzu ve desteklediğimizi ifade etmek istiyorum"

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Grup Başkanvekili, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, 2022 yılı bütçe görüşmeleri kapsamında konuştu.

MHP’li Bülbül: "Bütçe kanun teklifini olumlu bulduğumuzu ve desteklediğimizi ifade etmek istiyorum"

MHP Grubu adına Genel Kurula hitap eden MHP’li Bülbül’ün konuşması şöyle;

''2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmamın başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe, devletin gelecekte belirli bir dönem için gerçekleşmesi öngörülen gider ve gelirlerinin karşılıklı tahminlerini gösteren bir cetveldir. Bütçe, gelir ve gider tahminlerini gösteren bir cetvel olmakla birlikte yasama organı tarafından alınan kararla yürütmeyi millet adına harcama ve gelirleri toplama noktasında yetki ve izin veren bir kanun ve aynı zamanda hukuki bir belgedir. Yasama organının bütçe kanun teklifini kabul etmesiyle bütçe hakkı doğar ve bu hak da izin ve yetki verilen yürütmenin denetlenmesini sağlar. Bütçeyle kaynakların etkin tahsis edilmesi, gelir dağılımında adaletin ve ekonomik istikrarın sağlanması amaçlanır.

2022 yılı bütçesi Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin 4’üncü bütçesidir. MHP Grubu olarak bütçe kanun teklifini olumlu bulduğumuzu ve desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. 225 adet kamu idaresinin bütçesinin bulunduğu 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’ne genel olarak bakıldığında 2022 yılı için bütçe giderlerinin yüzde 30 artışla 1 trilyon 751 milyar lira, bütçe gelirlerinin yüzde 33,7 artışla 1 trilyon 472,6 milyar lira, vergi gelirlerinin de 1 trilyon 258,3 milyar lira ve bütçe açığının 278,4 milyar lira olarak öngörüldüğü anlaşılmaktadır. 2021 yılına göre 2022 yılı bütçe ödeneklerinin yüzde 30,1 arttığı, bu artışın yaklaşık 404,8 milyar liraya denk geldiği görülmektedir.

2019 yılında baş gösteren Covid-19 küresel salgın hastalığı dolayısıyla dünyadaki bütün ülkeler özellikle ekonomik olarak sıkıntılar yaşamakta, kamu maliyeleri sarsılmaktadır. Salgının ortaya çıkmasıyla yaşanan sağlık krizini sınırlandırmak amacıyla tüm dünyada kısıtlatma tedbirleri alınmış, ekonomik faaliyetler ve ticaret hacmi tarihî düzeyde gerilemiş, buna paralel olarak işsizlik oranları artmıştır. Kısmi veya tam kapanma uygulamaları özellikle hizmet sektörü üzerinde etkili olmuş, dünya genelinde imalat ve hizmet sektörlerinin büyüme oranlarında ciddi derecede farklılaşmalar görülmüştür. Ekonomik teşvik paketleri uygulamaya koyan ülkeler, ekonomilerini para ve maliye politikalarıyla desteklemeye çalışmışlardır.

Ekonomiyi canlandırma amaçlı uygulamaya konulan genişletici para ve maliye politikalarının ardından aşılanma oranın da artmasıyla toparlanma eğilimine giren ekonomilerde yaşanan talep artışları enflasyonist baskıları da beraberinde getirmiştir.

Enerji fiyatları başta olmak üzere petrol fiyatlarının artması, arz ve talep kaynaklı dengesizliklerin emtia fiyatlarını artırdığı, kuraklık nedeniyle gıda fiyatlarının arttığı, pandemi nedeniyle ekonomi ve ulaşımda yaşanan kapanmalar dolayısıyla tedarik zincirlerinin aksadığı ve lojistik sorunların yaşandığı bir süreçte küresel enflasyonda ciddi artışlar görülmekte ve beklenmektedir.

2021’de küresel enflasyonun yüzde 4,3’le son on yılın en yüksek seviyesine ulaşması beklenmektedir. Gelişmiş ekonomilerde örneğin Almanya’ya yüzde 5,2; İspanya’da yüzde 5,6; ABD’de yüzde 6,2’yle son otuz yılın en yüksek enflasyonu yaşanmaktadır. Bu mevcut koşullarda ülkemizde de tabii olarak enflasyonun artış gösterdiği görülmektedir. Enflasyonla mücadele kapsamında para ve maliye politikalarının eş güdümlü olarak sürdürülmesi, arz ve talep noktasında dengesizliklere yol açan olumsuzlukların engellenmesi, piyasada stokçuluk olarak bilinen faaliyetlerin önüne geçilmesi, haksız fiyat artışlarının engellenmesi ve nihayetinde alım gücünün korunması ve enflasyonun tek haneli rakamlara indirilmesi önem arz etmektedir. Fiyat istikrarının temin edilmesi ve çalışanlarımızın enflasyona ezdirilmemesi maksadıyla ek ticari ve mali tedbirlerin alınması, yeni destek paketlerinin açıklanması dâhil her türlü adımın atılması gerektiği kanaatindeyiz. Bu noktada asgari ücret görüşmelerinin başladığı süreçte Sayın Cumhurbaşkanımızın “İşçilerimizi fiyat artışlarından koruyacağız ve bugüne kadarki artışların fevkinde bir artış sağlayacağız.” yönündeki açıklamalarını ve yine “Ekonomide yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve büyüme merkezli yeni programımızla refahı yaygınlaştıracağız.” şeklinde yapmış olduğu açıklamaları ayrıca önemli bulmakta ve desteklemekteyiz.

Küresel salgın koşullarının devam ettiği bu süreçte ekonomimizde olumlu gelişmelerin yaşandığını memnuniyetle takip etmekteyiz. 2021 yılı ilk çeyreğinde yüzde 7,2; ikinci çeyreğinde ise yüzde 21,7 oranı ile 1999’dan bu yana elde edilen en yüksek büyüme rakamına ulaşarak OECD ülkeleri arasında Birleşik Krallık’ın ardından 2’nci sırada yer almış bulunmaktayız. 2021 yılı üçüncü çeyrek itibarıyla ülkemiz 7,4 oranında büyüme göstermiş, yıl sonunda ise büyümenin en az yüzde 10 civarında gerçekleşmesi beklenmektedir. Yeni ekonomi programına göre 2021 yılı sonu için yüzde 4,3 olarak öngörülen bütçe açığı beklentisi revize edilerek 2021 yılı sonu bütçe açığının yüzde 3,5’in altında bir oranla kapatılacağı tahmin edilmektedir. Bu durum Türkiye'nin dünyanın birçok ülkesine göre güçlü bir kamu maliyesine sahip olduğunu göstermektedir.

Bununla birlikte, istihdam oranı 2021 yılının üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre 2,8 puan artarak yüzde 46,4 olmuş, istihdam edilenlerin sayısı 2 milyon 288 bin kişi artarak 29 milyon 652 bin kişi olmuştur.

Yine, 2019 yılının son çeyreğinden itibaren 7 çeyrektir büyüyen makine teçhizat yatırımları son çeyrekte yüzde 35,2 oranında artmış, üçüncü çeyrek itibarıyla da imalat sanayisinin ihracattaki payı yüzde 95 seviyelerine ulaşmıştır.

İhracat rakamları yıllık olarak bakıldığında kasım ayı itibarıyla tarihinin en yüksek seviyelerine çıkarak 220 milyar dolar civarında gerçekleşmiş, dünya ticaretindeki payımız ilk kez yüzde 1’in üzerine çıkmış, dış ticaret açığı ocak-kasım döneminde 2020’nin aynı dönemine göre yüzde 13,6 azalışla 39,2 milyar dolara gerilemiştir. Geçen yıla göre dış ticaret hacmi yüzde 29,63 artarak 48 milyar 263 milyon dolar olarak gerçekleşmiş, ocak-kasım dönemi ihracatın ithalatı karşılama oranı geçtiğimiz yıla göre 6,8 puan artışla yüzde 83,8’e yükselmiş, enerji hariç bu oranın yüzde 98,3 olduğu görülmüştür.

Dış ticaret açığımızın azaldığı, ihracatımızın arttığı ve faizlerin düştüğü böyle bir süreçte KOBİ’lerin desteklenerek, özellikle üniversite, sanayi ve ticaret odaları iş birliğiyle, tüm paydaşların katılımıyla millî ve yerli sanayinin canlandırılması son derece önemlidir. Yine, imalat sanayisinde, yerli ara malı kullanımının artırılması, yüksek teknolojili ve yüksek katma değerli ürünlerin üretim ve ihracatının teşvik edilmesiyle birlikte üretime, yatırıma, istihdama ve ihracata dayalı ekonomi anlayışı tahkim edilmiş olacaktır.

Yüksek faizin üretim ve istihdama dayalı ekonominin dostu olmayacağını düşünmekte, yatırımların ve istihdamın artması için özellikle arz cephesinden bir rahatlama meydana getirebilmek için uygulanan politika da faizlerin düşürülmesini önemsemekteyiz. Ekonomimizin faiz ve kur sarmalına hizmet eden lobilere fırsat vermeden, üreterek büyümesi noktasında yatırımcılarımız ülkesine güvenmeli ve yapılacak olan yatırım girişimleri de devletimizce desteklenmelidir.

Milletimizin takdir ve teveccühüyle kabul edilen ve 9 Temmuz 2018 tarihi itibarıyla uygulamaya konulan cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, uygulanmaya başlandığı andan itibarın sonuç vermeye başlamıştır. Bu sistemle devletimiz, hızlı ve etkin karar alma mekanizmasına sahip olmuştur. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin varlığıyla ülkemizin karşılaştığı sorunlara hızlı ve etkin çözümler üretilmiştir. Önceki sistemden alışık olduğumuz seçim sonrası hükûmet kurma tartışmaları, siyasi krizler ve demokrasiyi tıkayan olası girişimler tarihe karışmıştır. İçinde bulunduğumuz süreçte siyasi istikrar hayati önem taşımaktadır. Dünyanın en büyük ülkelerinde dahi koalisyonların oluşup hükûmetlerin aylarca kurulamadığını görmekteyiz. Ülkemizin, bırakın aylarca siyasi belirsizliğin içine girmesini bir gün dahi siyasi belirsizliğe tahammülü bulunmamaktadır. Ülkemizin bağımsızlığını ilgilendiren millî meselelerle birlikte, 24 Haziran seçimlerinin hemen sonrasında zuhur eden ve ülkemize yönelik küresel ölçekli ekonomik saldırılara karşı ve pandemi sürecinde ekonomi, güvenlik, sağlık alanında yaşanan beklenmedik gelişmelere karşı Hükûmet tarafından hızlı ve etkin tedbirler üretilmiştir. Alınan bu tedbirlerin etkisi ve isabeti bugün çok daha iyi anlaşılabilmektedir. Yürütmenin karşılaşılan bu sorunlara ve saldırılara karşı pozisyon almasında, hamleler üretebilmesinde kuşkusuz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle kazanmış olduğu imkânlar ve kabiliyetler önemli rol oynamıştır. Millî politikalar ekseninde hareket eden devletimizin atmış olduğu adımlar milletimiz nezdinde de karşılık bulmuş, büyük bir teveccühle desteklenmiştir. Devletimiz yeni sisteme geçişini bu zamana kadar sorunsuz bir şekilde gerçekleştirmiş ve gerçekleştirmeye devam etmektedir.

“Türk tipi başkanlık sistemi” olarak da ifade ettiğimiz yeni sistemin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşik hâle gelmesi gerektiğini her fırsatta dile getirmekteyiz. Bu kapsamda, partimizin daha önce kamuoyuyla paylaşmış olduğu 6 ana başlıktan oluşan önerimizi tekrar etmenin faydalı olacağını düşünmekteyiz. Bu doğrultuda, Siyasi Partiler Kanunu’nun değiştirilmesi, Seçim Kanunu’nda gerekli düzenlemelerin yapılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün mutlaka yeniden gözden geçirilmesi ve yeniden yazılması, milletvekilliği dokunulmazlığıyla ilgili beklentilerin karşılanması, siyasi etik kanunu ve yine kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıyla ilgili kanuni düzenlemelerin süratle gerçekleştirilmesi önemli bir gelişme olacaktır ve Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin kurum ve kurallarıyla yerleşik hâle gelmesine hizmet edecektir.

Öte yandan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak cumhuriyetin 100’üncü yılında yeni bir toplum sözleşmesini milletimize kazandırmanın bir tercihten öte değil, ahlaki ve millî bir sorumluluk olduğuna inanmaktayız. Kendi ruh kökümüzü yansıtan, yalnızca bize özgü ve bizi anlatan, geçmişimiz ve geleceğimiz arasında bir köprü vazifesi görecek olan yeni ve sivil bir anayasanın elzem olduğu kanaatindeyiz. Her şeyden evvel, çağımızın devlet düzeni, insan hakları, demokrasi kazanımları ve hukuk anlayışına müzahir bir şekilde yeni ve sivil bir anayasa oluşturmanın 21’inci yüzyıl “Lider Ülke Türkiye” idealine çok büyük bir hizmet olacağını düşünmekteyiz.

Devlet ve millet sözleşmesinin çağın gereklerine uyarlanması, toplum ihtiyacına hitap eden yeni ve sivil bir anayasanın oluşturulması ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin tam manasıyla yerleşmesi amacıyla hazırlanan cumhuriyetimizin 100’üncü yılında 100 maddelik anayasa önerisi taslağımız, 4 Mayıs 2021 tarihinde Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli tarafından kamuoyuyla paylaşılmıştır. Anayasa öneri taslağımızda, millet ve devlet hayatında önem atfedilecek birçok konuya dair yeni önerilerimiz bulunmaktadır. Önümüzdeki dönemde özellikle yeni anayasa çalışmaları kapsamında Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak ortak bir mutabakatın oluşması ve Türkiye’de bu uzlaşı ve istişare zemininin yerleşip gelişmesi adına katkıda bulunmayı sürdüreceğiz. Bu aşamada siyasi partilerden beklentilerimiz, sorumlu davranmaları ve bu anlayışla “Yeni bir anayasa istiyoruz.” şeklindeki kuru söylemleri terk ederek “Nasıl bir anayasa istiyoruz?” sorusuna verdikleri cevapları somut bir teklif hâlinde ortaya koyup kamuoyuyla paylaşmalarıdır.

30 Mayıs 2019 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin ardından şimdiye kadar Meclisimizden 5 adet yargı paketi geçmiş ve uygulama oranı şimdiye kadar geçen süre zarfında yüzde 62 seviyelerine ulaşmıştır. Yine, 2 Mart 2021’de ilan edilen ve 2023’e kadar hayata geçirilmesi planlanan İnsan Hakları Eylem Planı doğrultusunda yüzde 35 seviyesinde bir gerçekleşme söz konusu olmuştur. Yargı Reformu Stratejisi’nin hayata geçirilmesiyle öngörülebilir bir yatırım ortamının oluşması, hak ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesi, tutuksuz yargılamanın asıl yöntem olması, internet erişim engellemelerinin düzenlenmesi, hâkim ve savcılara coğrafi teminat getirilmesi, hukuk fakültelerinde eğitim sürelerinin değişmesi, hukuk yargılaması ile idari yargılamanın sadeleştirilmesi amaçlanmıştır.

Birinci yargı paketiyle hak ve özgürlükleri genişleten, ikinci yargı paketiyle infaz sisteminde kolaylık sağlayan, üçüncü yargı paketiyle özel hukuk alanında önemli sadeleştirmeler getiren, dördüncü yargı paketiyle lekelenmeme hakkı gibi hakları güçlendiren, beşinci yargı paketiyle ise uzun süredir gündemde olan ve vicdanları yaralayan çocukların icra yoluyla teslim usulüne göre çocuğu önceleyen, insan odaklı adalet anlayışına uygun yöntemlerin hayata geçirilmesi sağlanmıştır.

Öte yandan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülen ve kanunlaşan yargı paketlerinin dışında idare tarafından alınan karar ve yapılan düzenlemelerle hayata geçirilmiş olan faaliyetler de bulunmaktadır. Bu çerçevede, bölge adliye mahkemesi sayısının 11’den 15’e çıkarılması, e-duruşma uygulamasının hayata geçirilmiş olması, vatandaşlarımızın dava masraflarının azaltılması hususunda bazı avukatlık hizmetlerinde KDV oranının yüzde 18’den yüzde 8’e düşürülmüş olması, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Teftiş Kurulu bünyesinde Yargıda Performans Ölçüm ve Takip Merkezi’nin kurulmuş olması, adli süreç boyunca bilgilendirme, yönlendirme ve psikososyal destek hizmetleri sunmak amacıyla, adliyelerimizde adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüklerinin kurulmuş olması. Yine, dünyada uygulama alanında bir ilk olarak yirmi dört saat hizmet veren bir adliye, İstanbul Havalimanı'nda açılmış. Vatandaşımızın adalet erişimini hızlandıran ve kolaylaştıran bir uygulamanın hayata geçirilmiş olması son derece önemli gelişmelerdir. Bu gelişmeler, kesinlikle ve kesinlikle reform niteliğinde gelişmeler olup, bu yeni yönetim sistemi sürecinde atılmış önemli adımlardır.

Meclisimizde yasalaşan reform niteliğindeki yargı paketlerini Milliyetçi Hareket Partisi olarak adalet mekanizmasının sağlamlaştırılması ve vatandaşlarımıza hizmet noktasında, yargı sisteminin daha yüksek standartlara kavuşması adına desteklemiş bulunmaktayız. Önümüzdeki süreçte mahkemelerin bağımsız, tarafsız, hızlı ve doğru karar vermesine ilişkin düzenlemelerin yapılması ile bu süreci etkin kılacak bilgi teknolojilerinin kullanılması noktasında atılacak adımlarda etkin bir şekilde yer alarak, hassasiyetle adalet mekanizmamızın güçlenmesine destek olmaya devam edeceğiz. Ülkemizin her alanda millî ve yerli yatırımları artırmaya başladığını görmekteyiz. Savunma Sanayi alanında da son yıllarda büyük atılımlar gerçekleştirilmiş. Millî ve yerli üretim neticesinde Milli Piyade Tüfeği, Fırtına Obüs Topları, millî İHA, SİHA ve TİHA'lar, Atak Helikopterleri, Altay tankı, Ejder, Kirpi gibi birçok silah, mühimmat ve araç Türk Silahlı Kuvvetlerimizin envanterine girmiş veya yakın zamanda girecektir. Denizde millî gemi projesi olan MİLGEM’le Türkiye ilk defa, Korvet tipi bir askerî geminin tasarımını millî olarak gerçekleştirmiş ve Deniz Kuvvetlerimize kazandırmıştır. MİLDEN Millî Denizaltı ve kamuoyunda “uçak gemisi” olarak da bilinen, çok maksatlı amfibi hücum gemisi olan TCG Anadolu projelerinde sona yaklaşıldığı bildirilmektedir. HÜRKUŞ, HÜRJET, Millî Muharip Uçak, ATAK-2 helikopteri, Siper yüksek irtifa hava savunma sistemi projelerinde önemli mesafeler alınmış, inşallah önümüzdeki beş altı yıllık süre zarfında ülkemizin silahlı kuvvetleri envanterine bu silahların dâhil olacağı ifade edilmektedir.

Yüzde 80’lere varan bir millî ve yerli üretimin söz konusu olduğu savunma sanayisi alanında elde edilen başarılar aynı zamanda ülkemizin ticari ilişkilerinde de etki etmiş, bu yönde yapılan ihracatlar önemli ölçüde artmıştır. Dünyada savunma harcamalarının arttığı bir ortamda, özellikle bölgemizde yaşanan gerilimler, teröre yapılan mali ve silah yardımları ve Yunanistan gibi komşu ülkelerin hasmane tavırları ve silahlanma yarışı gibi nedenler millî savunmamızı güçlendirmemizin zaruretini ortaya koymaktadır. Savunma sanayimizin daha iyi yerlere gelmesi için bu noktada yapılacak olan çalışmaları desteklemeye devam edeceğiz.

Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 51’inci maddesinde yer alan meşru müdafaa hakkıyla PKK/ PYD-YPG, DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı, 24 Ağustos 2016 tarihinde sınırlarımızdan DEAŞ’ı uzaklaştırmak maksadıyla Fırat Kalkanı Harekâtı, 8 Ekim 2017 tarihinde olası göçlerin ve insanlık dramının yaşanmasının engellenmesi adına İdlib Operasyonu düzenlenmiş ve daha sonra, 27 Şubat 2020’de başlatılan son operasyonla Bahar Kalkanı Harekâtı olarak adlandırılarak genişletilmiş, 20 Ocak 2018’de sınırımızın dibindeki PKK/PYD varlığının sona erdirilmesi maksadıyla Zeytin Dalı Harekâtı yapılmış, 18 Ekim 2019’da da Barış Pınarı Harekâtı gerçekleşmiştir. Bu operasyonlarda büyük başarılar elde edilmiş, sınırlarımızda bir terör koridoru oluşturulmasına engel olunmuş, olası yeni göç dalgalarının önüne geçilmiş ve teröre göz açtırılmamıştır. Yapılan bu harekâtlar kapsamında 4 bin DEAŞ’lı terörist etkisiz hâle getirilmiş, bölgede yaşayan insanlara gıda yardımı yapılmış, eğitim ve sağlık alanında hizmetler verilmiş, bölge Türk ordusunun varlığıyla yeniden imar, inşa ve ihya olmuştur. Yapılan bu harekâtlarla sınırlarımızdaki güvenliğin artırılması amaçlanmış ve alınan diğer tedbirlerle sadece geçtiğimiz yıl boyunca 261.137 göçmenin geçişi engellenmiştir. Bu harekâtlar neticesinde, bölgede sağlanan huzur ve istikrar ortamıyla birlikte ülkemizde bulunan yaklaşık 1 milyon Suriyeli, gönüllü ve güvenli bir şekilde ülkesine geri dönmüştür.

Ülkemizin huzur ve güvenliği noktasında yapılan bu harekâtları desteklediğimizi bir defa daha ifade ediyoruz ve bu harekâtlarda şehit düşen tüm kahramanlarımızı rahmetle, minnetle anıyor, gazilerimize şükranlarımızı sunuyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemizde geçici barınma statüsünde bulunan Suriyelilerin ülkelerine sağ salim, güvenli ve gönüllü bir şekilde dönmeleri gerektiği kanaatindeyiz. Ülkemizin göçmen kampı hâline gelmesine, demografimizin bozulmasına müsamaha göstermemiz söz konusu olamaz. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin ifadesiyle: “Nüfus istiklalimizi korumak mecburiyetindeyiz.” Bu doğrultuda, önümüzdeki elli yıl, yüz yıl için demografik bir projeksiyonun hazırlanması gerektiği kanaatindeyiz.

Her geçen gün daha fazla huzura muhtaç hâle gelen dünyamızda Covid-19 salgın hastalığı, diğer bir deyişle pandemi mevcut belirsizlikleri katbekat artırmıştır. Dünyanın farklı yerlerinde yaşanan büyük gerginlikler; uzun süreli düşük yoğunluklu çatışmalar; göç, açlık, doğal afetler, iklim değişiklikleri, vekâlet savaşları ve terörizm İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış olan uluslararası sistemin profesyonelce gizlemeye çalıştığı fonksiyonsuzluğunu, çaresizliğini bütün çarpıklığıyla gözler önüne sermiştir. Bu şartlar altında dış politikada ve uluslararası ilişkilerde soğuk savaş döneminin zihinlerimizde, anlayışlarımızda bırakmış olduğu tortulardan kurtulmak zaruri hâle gelmiştir. Küresel boyutta hız kazanmış olan güç mücadeleleri ve rekabet ortamı, oluşmuş olan ilkeleri ve kuralları hükümsüz kılmaktadır. Ülkelerin dış politikalarında çok kısa zaman dilimleri içinde köklü değişikliklere gidebildiği, tutarsızlığın ve kuralsızlığın âdeta kural olduğu bir sürecin içerisindeyiz. İşte böyle bir konjonktürde, içinde bulunduğumuz coğrafyada, farklı medeniyet havzalarında meydana gelen kırılmalar güvenliğimizi ve varlığımızı tehdit etmektedir. Türkiye'nin bu ahvalde güçlü olmaktan ve daha güçlü hâle gelmekten başka bir seçeneği bulunamamaktadır. Kırk yıla yakın süredir mücadele ettiğimiz terör belası ve düzensiz göç hareketleri dış politikamızda güvenlik olgusunu öne çıkarmaktadır. Türkiye, bölgesinde ve dünyada yaşanan hızlı değişimi iyi okumalı, karşısına çıkan fırsatları da iyi değerlendirmek durumundadır. Ülkemiz, insan merkezli, girişimci dış politika anlayışını tahkim etmek üzere yumuşak güç unsurlarını maharetle kullanırken, sert güç unsurlarını ihmal etmeyen ve bunları bir arada uygulayabilen küresel manada akıllı güç olma yolunda kararlılıkla ilerlemelidir.

Türkiye, dünyanın en sıkıntılı ve en sıcak çatışma bölgeleri olarak bilinen Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu'nun göbeğinde yer alıp enerji kaynakları yönünden bugüne kadar dışa bağımlı olmasına rağmen ekonomisi ve ordusuyla dünyanın büyük ve güçlü ülkeleri arasında yer alabilmiştir. Kuşkusuz bunu binlerce yıllık köklü devlet geleneğimize, dinamik nüfusumuza, insanlarımızın ahlakına, çalışkanlığına ve demokratik devlet yapımıza borçlu olduğumuzu bilmekteyiz. 21’inci yüzyılın Türkiye’ye ve Türk milletine büyük imkânlar vaat ettiğini her fırsatta dile getirmekteyiz. Biz, 21’inci yüzyılın Türk asrı olacağına gönülden inanmaktayız. Türkiye’nin Cumhur İttifakı anlayışı içerisinde bu hedefe büyük bir kararlılıkla yürüdüğünün de idrakindeyiz. Bugün, ülkemiz sadece bölgesinde değil, küresel ölçekte büyük itibar gören, sözü dinlenen kudretli bir ülkedir. Aksi takdirde oyunları deşifre olacak; mazlum milletleri, güçsüz devletleri, arzu ettikleri sömürü düzenini sürdüremeyeceklerdir. Bizler bu mücadelenin ve hesaplaşmanın farkındayız ve sonucu ne olursa olsun geri adım atmayacağız. Sadece dış güçlerle değil onun yerli iş birlikçileriyle de seve seve mücadele etmeye hazırız ve bu mücadeleyi hakkıyla da gerçekleştireceğiz.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesine kavuşma azmiyle millî birlik ve beraberlik içinde büyük ve güçlü Türkiye'yi 2023,2053 ve 2071 hedeflerine ulaştırmak için var gücümüzle çalışacağız. İnanıyoruz ki 21’inci yüzyıl bir Türk asrı olacaktır.
Cumhur İttifakı anlayışıyla, İlayıkelimetullah uğruna asırlarca dünya barışı ve adaletinin teminatı, İslam âlemi ve bütün mazlum milletlerin yegâne ümidi olan Türkiye'yi küresel bir güç hâline getirecek, 2053 ve 2071 vizyonunun altyapısını adım adım inşa edeceğiz. Rahmetli fikir ve dava adamı Dündar Taşer’in “Türk’ün cezri Sakarya’da bitmiştir. Yeni bir med devrine girme çabasındayız. Bu med olacak ve Türk milleti eski azametine kavuşacaktır. Bunun sancıları ve ızdırapları içindeyiz.” tespit ve ifadeleriyle belirttiği zorlu günlerin Cenab-ı Allah’ın izniyle geride kalmış olduğunu görmekteyiz. Türkiye'nin geleceği parlaktır. Devlet-millet kenetlenmesiyle yarınlarımız Allah’ın izniyle aydınlıktır. Biz Türk milletinin cevheri aslisi ile yüksek seciyesine inanıyor ve güveniyoruz.

Bu düşüncelerle bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.''

Güncelleme Tarihi: 07 Aralık 2021, 09:33

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER